Barbaros kafe'nin balkonunda oturuyorduk.
Masada bir eylemin başlangıcı duruyordu
Yağmurun altında akşam oluyordu...
Yağmur yağmasa akşam olmayacaktı,
belki bunların hiçbiri olmayacaktı!
Derin mekân tasvirleriyle baş döndürdüğü kesin. Kitabın yarısını geçeli 10-15 sayfa olmuştu. Esmeralda'nın rahibenin kızı olduğunu, Quasimodo'nun da Esmeralda kaçırıldığında, yerine, rahibeye bırakılan çirkin bebek olduğunu anladım ve kitap daha akıcı olmaya başladı. Şu da kesin ki, yabancı özel isimlerin kalabalığına rağmen, gayet iyi bir şekilde çevirilmiş bu kitap. Orta çağ avrupası ve kilisesini net bir şekilde ortaya koymuş. Bilimin, dinin(kilisenin) tekelinde olduğu, simyanın büyücülük ilan edildiğini(yine kilisenin etkisiyle) anlıyor insan. Platonik ve zannımca sersem aşkı Esmeralda'nın hayatına mal oluyor. Başdiyakoz ölüyor(Quasimodo tarafından). Quasimodo ise ölü aşkı Esmeralda'nın koynunda can veriyor. Okuyun derim.
Notre Dame'ın KamburuVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202232,6bin okunma
"Cafe Naderi'de oturuyorduk
cadde Istanbul kararıyordu
tek tek ölüyordu ışıklar
ellerin ellerimde uyuyordu
gözlerin başka söylüyordu
birden çıkardın tokalarını
saçların omuzlarından aktı
masaya bıraktın
Furuğ'la oturmuştuk
Soltanpur'la kalktın
sakallı karanlık üstümüze yürüyordu
ya merg ya azadî!"
"Kiremit renkli aralık
beni içine alıyordu
sen yoktun
sözlerini bulamadığım
bir şarkının müziği vardı
küçük eski bir yara izi gibi
tüfeklerin dönüp baktığı
bir şarkının müziği vardı
sen yoktun
ben kederimi ellerinden tuttum"