(...) bir bakıma romanı yapan, romancı değil, romanın kendisidir. Romancı da romanı dünyaya getiren bir araçtan başka bir şey değildir, onu doğurtan kişidir (...)
Şiir, her zaman için, yitik bir kutsal dünyaya duyulan özlem içinde gelişir. Şair ise dilin ve dille birlikte insana özgü her şeyin tehlikede olduğunu anlayan kişidir.
Çünkü budalalık ve alçaklık her köşe bucakta pusuya yatmış, her an bizi yok etmeye hazırdır. Bunların, bazı gazetelerin sayfalarından ya da bazı salon konuşmalarından yükselen kokularından etkilenmiyor musunuz her gün?
Her toplumun gerçek yaşamda kolayca çözümlenemeyecek, ama hayal düzleminde yatıştırılması, giderilmesi zorunlu olan güçlükleri, sorunları, çelişkileri vardır.
(...) birey, karşısındaki duvarı aşmayı başaramazsa ya kullandığı “dil” parçalanır ya da bu dil onu deliliğin içinde yok eder ya da intihar etmesine yol açar.
Soylular buyurur, ama bunun nedeni bilinmez. Soyluluk hiçbir nitelik içermediğinden, kendisinin bir “nitelik” olması gerekir. Soyluluk tümüyle kendi üstüne kapanmaktadır.