Emma, küçük yaşta annesini kaybetmiş ve kendine babasını yalnız bırakmamak için hiçbir zaman evlenmemek üzerine büyük sözler vermiştir. Tabii Emma'nın kendi evliliğini imkansız görmesi başkalarının mutluluğuna kendince doğru olan bir şekilde yardımcı olmasına engel olmayacaktır ve bu evlilikler için en önem verdiği şey ise, iki kişi arasındaki duygulardan ziyade, sınıf farklılıklarının olmamasıdır. Emma bu inançla yardım olduğuna inandığı eylemleri gerçekleştirirken, bir yandan kibrine ve bencilliğine yenik düşecek, bir yandan da zekası sayesinde yaptığı yanlışların farkına varıp, içindeki merhamet duygusuyla doğru yolu bulmaya çalışacaktır.
Emma yazarın okuduğum ikinci romanı olduğu için kendimi genelde bu iki kitabı kıyaslarken buldum. Sanırım Gurur ve Önyargı'ya olan beğenimden dolayı bu romandan beklentim biraz fazlaydı. Kitabın dili oldukça sade olmasına rağmen bazı konuların gereğinden fazla uzatılması beni okurken kitaptan uzaklaştırdı. Ama yine de yazarın Jane Austen olması benim bu kitaba devam etmem için yeterli bir sebepti ve kitabın sonlarına doğru, olayların hızlanması ve beklenmedik bir şekilde gerçekleşen olaylar ise bana, "Bu kitabı iyi ki bitirmişim." dedirtti.