Ne var ki, şimdiye kadar tanımlandığı şekliyle, terakki, "hürriyetimizin bir göstergesi değil, köleliğimizin bir belirtisi olmuştur. Peki o zaman terakki bir vehim midir?"¹
Hegel'de tezle antitez, sentezin içinde erir. Oysa Proudhon'a göre bir sentez söz konusu olamaz, tezle antitez ancak bir dengeye varabilir. Bir denge de başka dengelerle karşılaşarak yeni dengelere yol açabilir. "Bir elektrik pilinin pozitif ve negatif kutupları nasıl birbirlerini yok etmezlerse, tezle antitez de birbirinin içinde erimezler. Mesele onları kaynaştırmak değil aralarında bir denge kurmak, daima değişen bir denge... Hegel'in formülü yanlıştır, üç terim yoktur, iki terim vardır ve antinomi çözümlenemez, ya sallantıda kalır ya da dengeye elverişli bir antagonizma meydana getirir."¹
Avrupa'ya hâkim olan bazı yanlış fikirler var, bunlar otoriter rejimlerin ideolojilerinden daha tehlikeli. Bu yanlış fikirlerin başında milliyetler prensibi geliyor. Milletleri içinden çıkılmaz zorluklarla baş başa bırakan, savaşları meşrulaştırmak için kullanılan bir prensip... Olası tehlikeler Orta Avrupa'dan çıkacaktır Proudhon'a göre, çünkü Orta ve Doğu Avrupa'da, "en az on, on iki kadar bölge var ki aralarında kabul edilebilir bir sınır çizmek, halkı tek bir milletten oluşan bir devlet kurmak mümkün değil..."¹
... İlk defa işçilerin menfaatlerinin her şeyden önce birleşmekte olduğunu, Marx'tan evvel, 1843 yılında söyleyen Peru asıllı Fransız bir kadın oldu: Flora Tristan. Gauguin'in büyükannesi olan bu kadın aynı yıl ilk İşçi Birliği'ni kurdu. İngiliz trade-union'larını Fransa'da işçi yardımlaşma dernekleri izledi. 1830-1840 arasında işçiler gündeliklerinin arttırılması ve daha iyi şartlar altında çalışmak için grevler yaptılar.¹