Oysa kutsallık hiç saf değildir sevgili;gücünü zayıfların kanından alır. Mükemmellik, kaybedeni çok, anlamsız ve haksız bir yarıştır. Saflığın içinde birçik günah gizlidir. Ben bu kutsal aşkın kan kaybeden zayıfıydım işte.
Yokluğun, elinin, kokunun, soluğunun değdiği her şeyi dünyanın en değerli hazinesi gibi saklayan, bu yarı deli, bu hayattan kopuk ruhum... Kapat gözlerini ve bana bak: Ben diye ne varsa gördüğün, işte o senin yokluğun....
İki aile grubu da birbirinden tamamen farklı sebeplerle devlete karşı bir kızgınlık dıysalar da silahlı çatışmanın çözümünde gücü, yetkisi ve sorumluluklarında ötürü devleti tek aktör olarak görmekte, çözümü devletin atacağı adımlardan beklemektedirler.
Bütün hayatı çatışma bölgesinde geçmiş, korucu olup olmama ikilemini yaşamış ve zorunlu göç mağduru olan bir kişinin sorunu "devlet şiddeti" olarak tanımlaması ya da çatışma bölgesinden uzakta yaşarken bir anda evladının bir silahlı çatışmada öldürülmesiyle ayatı derinden değişen bir anne babanın sorunu "PKK terörü" olarak görmesi anlaşılır bir durumdur.
Türkiye'de otuz yıldır devam eden bir çatışmanın göbeğinde yaşıyorsanız ve hatta şartlar çocuğunuzu bu savaşın öznelerinden biri yapıverdiyse siz de siyasetin içine doğuverirsiniz.
Aslında birçok devlet için terör kavramının ülkede gerçekleşen insan hakları ihlaller, adaletsizlik ve şiddet içeren yöntemler için bir bahane olarak kullanılması alışılmış bir durumdur, zira terör kavramı bir anlamda yetkililerin sorumluluk almak durumunu es geçmeleri için meşru bir zemin yaratmıştır.
Kürt sorununa yaklaşımda egemen olan terörle mücadele yöntemini tersten okutan Ertürk şiddet ortamının ortaya çıkmadında demokratik kurumların işleyişindeki başarısızlık ve baskıcı politikaların etkili olduğunu ve bunun da var olan yasal sistemin meşruluğundan kuşkuya düşülmesini beraberinde getirdiğini söylemektadir.
Devletin Kürt sorununa yaklaşımında ağır basan Kürt sorununu "PKK terörüne" indirgeme eğilimi, sorunun tüm boyutlarıyla irdelenmesi önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Zira sorunun kökenleri üzerinde düşünmenin ve buradan hareketle toplumsal, ekonomik, kültürel ve etnik farklılıklar ve ayrımcılık zeminlerinde geliştirilecek politikaların barınamayacağı bir ortam yaratmaktadır.