Kısa hayatında onu yeni yeni olayların beklediğini, bir gün bu dünyada yapayalnız kalacağını, çantasından başka bir şeyi olmayacağını da bilmiyordu çocuk.
Dağlar ulu, heybetliydi. Gözalabildiğine yükseliyor, uzanıyordu. Çocuk kendini korkunç derecede küçük, korkunç derecede yalnız ve yitik hissetti. Burada bir o vardı, bir de dağlar; her tarafta dağlar, ulu dağlar…
… Önce gözünü perdeleyen gözyaşlarından pek bir şey göremezdi. Sonra gözyaşları diner ve bulutları seyre dalardı. Onun mutsuz olduğunu, ah etseler vah etseler de kimsenin bulamayacağı bir yere kaçıp gitmek istediğini bilirlerdi.
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
Daha iyi bir insan olduğumu iddia edecek cesaretim yok elbette ama daha mutlu bir insan olduğumu biliyorum.
Çünkü o buz gibi donuk hayatım için yeni bir anlam buldum, yaşamın kendisinden başka bir sözcükle açıklayamayacağım bir anlam.