Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gazi-Padişah İmajı
Bir başarısızlık durumunda, bunun suçu padişaha değil de harcanabilir bir devlet adamına yüklenebilirse, hanedanın prestijine inen darbeden sıyrılmak daha kolaydı.
Beyazid döneminin son yılları
"Kızılbaş", Şiiliğin On iki İmamı’na bağlılıklarına ifade etmek için on iki katlı, uzun, kırmızı külahlar giyenleri tanımlamakta kullanılan bir terimdi.
Reklam
1686’da Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa kışın olağanüstü sert geçmesinin sefaleti daha da arttırdığını yazıyordu- halk soğuk nedeniyle elli gün evden dışarı çıkamamış, kendisi de sandalla Haliç’te giderken bir yandan kürekle buzu kırmak zorunda kalmıştı.
Kara Mustafa’nın kaderini sezdiğini iddia etti; 13 Aralık’taki büyük bir fırtınayı anlattıktan sonra, şu gözlemde bulunuyordu: "Aralık ayında gökgürültüsü ve şimşek olması, ülkenin hükümdarının gizlice önde gelen bir devlet adamını öldüreceğine ve mallarına el koyacağına işaret eder."
Ben ki sultanû’s-selatin ve bürhanü’l-havakin taç-bahş-i hüsrevan-i ruyi zemin zillu’llah fi’l-arz Ak Denizin ve Kara Denizin ve Rum-ilinin ve Anatolının ve Karamanın ve Rumın ve vilayet-i Dulkadriyenin ve Diyarbekrin ve Kürdistanın ve Azerbaycanın ve Acemin ve Şamın ve Halebin ve Mısrın ve Mekkenin ve Medinenin ve Kudüsün külliyen Diyar-î Arabın ve Yemenin ve dahi nice memleketlerin ki aba-i kirâmım ve ecdad-i izamım enara’llahu berahinehüm kuvvet-i kâhire ile feth eyledikleri ve cenab-i celâlet-me’abım dahi tig-i ateş-bar ve şimşir-i Zafer-nigârım ile feth eyledigim niçe diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bâyezid Han oğlı Sultan Selim Han oglı Sultan Süleyman-şahım...
Reklam
17.yüzyıl
Sipahi ocağı bu yüzyılın son yıllarda süregelen mali dengesizliğin sorumluluğunu Sultan Mehmed’in annesi Safiye Sultan’ın nedimesi Esperanza Malki’ye yükledi; valide sultanın dış dünyayla mali işlerini yürüten Malki, 1600’de bunlar tarafından öldürüldü.
Osmanlıların Hint Okyanusu’ndaki ticaret yollarını ellerinde tutma çabalarında müttefikleri de vardı. Bunların en önemlilerinden biri Kuzeybatı Sumatra’daki karabiber üreticisi Müslüman Açe Sultanlığı’ydı.
1437’de, Ioannes bu amaçla toplanan Ferrara Konseyinde netameli kiliselerin birleşmesi konusunun yeniden görüşülmesini istedi. Bizans her yardım dileğinde, Katolikler ve Ortodokslar arasında yüzyıllardır süren hizipleşme Avrupa’nın Hıristiyan devletlerinin ayak sürümesi için bir bahane oluşturmuştu. Osmanlıların Selanik’i geri aldıktan sonra yeniden yükselişe geçmeleri yalnızca onun toprakları için tehlike oluşturmakla kalmayıp, Venedik ve Macaristan için de doğrudan bir tehdit olduğundan, Ioannes Katoliklerin onun birlik önerisine olumlu bakacaklarını umuyordu. İki kiliseyi ayıran en kritik teolojik konular arasında Aşai Rabbani ayininde mayalı ya da mayasız ekmek kullanımı; Ortodoksların kabul etmediği Latinlerin Araf öğretisi ve papanın üstünlüğü vardı.
Valide Sultan Unvanını Kullanan ilk kişi...
Hürrem oğlu Selim tahta çıkmadan ölmüştü, ama Selim’in cariyesi Nurbanu Sultan oğlu III. Murad’ın tahta geçmesiyle kendi ölümü arasında geçen on yıl boyunca padişahın yaşamına egemen oldu. Bu unvanı resmen kullanan ilk kişi olan Nurbanu, tam anlamıyla bir valide sultandı.
Reklam
612 syf.
8/10 puan verdi
Kronolojik sıra ile güzel bir Osmanlı tarihi anlatımı sunuyor. Muadillerinin aksine sade ve akıcı bir anlatıma sahip. Tarih okumalarını sevmeyen ve sıkıcı bulanların dahi keyifle okuyacağı bir eser. Her ne kadar 623 yıllık bir imparatorluk tarihini tek kitapla anlatmak mümkün olmasa da genel hatlarıyla vakıf olmak açısından okunabilir. Keyifli okumalar...
Rüyadan İmparatorluğa: Osmanlı
Rüyadan İmparatorluğa: OsmanlıCaroline Finkel · Timaş Basım · 201071 okunma
Süleyman Bağdat’ta kaldığı aylar içinde, Sultan II. Mehmed’in Konstantinopolis’i aldığı sırada Müslüman veli Eyüp Ensari’nin mezarını bulmasına benzer mucizevî bir keşifte bulundu. Osmanlılar Sünnî İslam’ın dört mezhep ekolünden Hanefi mezhebini benimsemişlerdi; diğer üç ekol olan Malikî, Şafîî ve Hanbelî ise Arap eyaletlerinde Hanefîliğin yanısıra varlıklarını sürdürüyorlardı. Hanefîliğin kurucusu şeriat alimi Ebu Hanife MS 767’de Bağdat’ta ölmüştü. Süleyman onun mezarını "yeniden buldu" ve Bağdat üstündeki dini otoritesinin de ifadesi olarak mezarı tamir ettirdi ve ona bir cami ve bir misafirhane ekledi. Süleyman ayrıca ilahiyatçı ve mutasavvıf Abdülkadir Geylani’nin kabrinin üzerinde bir kubbe de yaptırarak, bu din adamına ortodoks İslam adına sahip çıktı ve Şah İsmail’in başlattığı bir camiyi tamamlattı, böylece bunu Şii değil, Sünni ibadethanesi haline getirdi.
Saray vakanüvisinin görevi olan methiye yazımının kökeni, hükümdarı destansı bir kahraman olarak betimleyen İran geleneğine dayanmaktaydı. Bu gelenek, Şah Tahmasb’ın kardeşi Elkas Mirza isyanı sırasında İstanbul’a gelen ilk saray vakanüvisi Arifi Fethullah Çelebi gibi çok usta mültecilerin çalışmalarıyla Osmanlılara ulaşmış ve saray kültürüne hakim olmuştu.
Şeriata göre Müslüman’ın Müslüman ile savaşının kabul edilebilir tek gerekçesi diniydi, savaş ancak “ilahi yasayı uygulatmak ya da bunun ihlalini önlemek“ için yapılabilirdi; bu nedenle Osmanlı seferlerinin, düşman görülen tarafın gerçek İslam’ın yolundan saptığına ilişkin ulemadan bir fetvayla onaylanması gerekiyordu.
Ayasofya
Osmanlılar yapının adını bile değiştirmediler, yalnızca “Hagia Sophia” yı “Ayasofya” olarak Türkçeleştirdiler.
70 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.