Gerçi dervîş-i fakîrüm ser ü sâmânum yok
Devlet-i şâh-ı cihân -bana şitâbânum yok
Künc-i külhân bana cây oldı ise âlemdür
Gayr-i masû'-ı Hudâ seyre gülistânum yok
Dehenünle bana va'd itmeye sultânum yok
Dime yok yerlere va'd eyleme cânum yok
Cânuma cân ile kasd eyler ol ağyâr benüm
Cânâ ahvâlümi arz eylemeğe cânum yok
Ney gibi nâle vü ah eylemede giryânum
Şeh-süvârum dime NÂYÎ gibi nâlânum yok
Tezkire-i Safayi
Şifayı çok uzaklarda arıyoruz belki yanı başımızda şah damarımızdan daha yakındır... Şifa vermek için bulunmayı, anılmayı, hatırlanmayı bekliyordur belki de...
~Sena
14 Şevval 1445
İsyankâr kelimelere mil çektim,
Çektim ızdırabını asilce, tektim.
Aydınlık yüzüne, ne hasretler çektim,
Hû dedim, metruk dolunaya,
Solum da bir incik,
Ziyanlardan üç adım sektim.
Leyl vaktidir ey yâr.!
Men sâlik-i râh-ı ittikâ'yı dînem
Pâ beste-i în silsile-i zerrînem
Yâ Rabb ber-hemân zi-kayd-ı hestî vu hodî
Ez feyz-i Ebu Bekri Bahâeddîn'em
Hoş ân ki demî biyâr be-nişînem
Ve ravza-i Hâcegân gül-hâ-çînem
Gam nist Emîn eger mecnûn gûyend
Men bende-i dîvâne-i Bahâeddin'em
(Ben dinin takva yolunun yolcusuyum, bu altın silsileye bağlıyım. Ya Rab! Hz. Ebubekir ve Şah-ı Nakşbend'in feyzine mensubum, beni hemencik benlik ve varlık kaydından kurtar. Bize bu demin esintisini getir ki oturmuş, Hâcegân bahçesinin güllerini derliyorum. Ey Emin! Deli deseler de gam değil. Çünkü ben Bahaeddin'in divane bir bendesiyim.)
Mehmed Emin-i Tokadî Hz.