Ölülerimizi “sık kullanılanlara” ekliyoruz.
Ölülerimize ölülerimiz ekliyoruz.
Şans eseri yazmıyorsa adımız bir sayaçta
Birhan, ben bunu hep “antisayaç” olarak okudum
Yani sayılamayan, sayılmasın hiç aman
Sahi biz kaç darbeden sonra ölülerimiz oluyoruz.
Erkek ve kadın, iki farklı hayvan.
Ve kuraldır öldürür hayvanlar âleminde güçlü olan.
Mesele bu değil, mesele başka.
Niye sevsin pembe tülleri kırmızı pancurları
Ve niye aynı evde yaşasın bir fille mesela
Aha kırılacak bir vazo birazdan.
Bir yatırımcı değiliz, tamam
Öncesinde büyük hesaplar, planlar, bütçeler filan
Ama sevmek diye bir şey var, geçelim dersen o da var
Bize çizilmiş kalın çizgiler, gerilmiş ipler var
Alnımızı kıllı elleriyle karalayanlar yetmedi komple silenler
Çaresizlik var Birhan bak:
Türkiye’nin güneyinden üzücü haberler geliyor
Türkiye’nin kuzeyinden üzücü haberler geliyor
Türkiye’nin doğusundan üzücü haberler geliyor
Türkiye’nin batısından üzücü haberler geliyor
Türkiye giderek üzücü bir habere dönüyor…
Fakir Kene
Birhan Keskin
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında
Hiç bilmiyorum! Hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor
Baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı
Kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı
Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz
Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler
Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz
En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını
İnsan baba olunca anlıyormuş babasını
Erdem Bayazıt
youtube.com/watch?v=Jnq8gRy...
Farkında mısın?
Son günlerde ne kadar da aciz kaldık
Bize ait cümleler kurmaktan
Bırak seni seviyorum demeyi,
Bir günaydını bile çok görür olduk birbirimize
Tükenen, sevgimiz mi,
...
Akarken gözlerimden üç beş damla yaş
Sorarım kendime üç günlük dünyada bu ne telaş
Anladım ki yaşamak bir çeşit iç savaş
Durulurmuş insan büyüdükçe yavaş yavaş
o.ö
-kaç kez yıldım-yıkıldım,
kaç kez öldüm bilmiyorum,
kaç kez yaralandım elinden-dilinden,
kaç kez gelişlerine kandım,
gidişlerine yandığım kaç kezdi
ki saymadım,
onu da bilmiyorum.
tepkiye uçuk dediler, takma geçer,
Biraz yorgunum, kavgalari birikiyor insanin!
Her uzvundan ayri ayri tasiyor acisi zamanla!
Yasimdan yorgun, yasimdan telasliyim bugunlerde!
Kac yasindayim sahi saymadim, bilmiyorum!
Belki kirklarimdayim belki otuzlarimda!
Belki de doksan sene yuvarlandim bu dunyanin sirtinda!
Hic bilmiyorum! Hayat taviz vermedigi hizi ve kavgasiyla akip gidiyor!
Baharin rahiyasindan akip cosan ciceklerle hatirliyorum lise yillarimizi!
Kimimize kış, kimimize bahar olup caniyla degen babalarimizi!
Bu memlekette insanlar belki de en cok baba sancisiyla inliyor, en cok baba deyince aklimiza gelir cocuklugumuz!
Mazinin araladigi perdeden siziyor eski gunler!
Onlarla kavgali onlarla sevdali oldugumuz!
En cok baba yoklugunun husraniyla kiziyormus zaman ayriligin yarasini!