Gençlikte zevk, insanı çoğu zaman yanıltır. Heyecan derecesinde derin olmayan gençliğin delice hevesleri seneler sonra düzeltilince, birden bire insan ne görür? Hatalarını… Kusurlarını… Ve belki cinayetlerini…
Yıldızların karanlık içinde parladığı gibi fakir ve sefalet içinde de saflık ve yücelikle parlayan ruhlar yok mudur? Bir kalp, sevmek için mutlaka servete, asalete mi muhtaçtır?
Zavallı çocuklar! Sizin o minik elleriniz birkaç asırdan beri insanlığın altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil; belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir.
Şiddetin seslerine tepkisiz kalan komşular müzik sesine tepki gösterirler, çok gürültü var diye. Böyle bir duyarsızlığın olduğu toplumda her türlü olayın gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Enseste göz yumanlar birer katildir.
Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olacağına inanan bir toplum. Mahkemelerde bile kadın kendisine tecavüz eden adamla evlensin, dava dosyaları azalsın deniyor.
Ensestin varlığının devlet tarafından görünür kılınmamasını da garip karşılıyorum. Dört yıldır bu konuyla ilgilenen bir federasyonun başkanlığım yapıyorum, alanda yakaladığım, gözlemlediğim vakalar için bakanlıktan destek istemeye gittiğimde “Bu ülke Müslüman ülkedir, ensest olmaz” cevabıyla karşılaştım. BM’den kaynak istemeye gittiğimizde Sağlık Bakanlığı onaylasın diyoruz, Sağlık Bakanlığı raporlarından çıkarıyoruz Türkiye’nin ensestle ilgili karanlık yüzünü.
Türkiye'de varlığı artık kabul ediliyor ama nedense hiç konuşulmuyor. Kızlar, kardeşlerini doğuruyor... Evet, yanlış okumadınız. Aslında dünyanın kanayan yarası bu. Şahit ola ola nasıl susup yutabiliyoruz? Bunu yaşayanlar anlatarmyorsa bizlerin onlara ses olması, sesleri olmak için mücadeleye girmesi gerekiyor. Ensestle ilgili yığınla haber, röportaj ve film yapılmış ve hâlâ yapılıyor olmasına rağmen nedense bunu hiç yüksek sesle konuşmuyoruz. Satır aralarında kaybolup gidiyor. Neden? Hayal ürünü mü sanıyoruz? Yok canım, deyip geçiyor muyuz yoksa? Bunca tanıklıktan sonra bu sorunun cevabı “Hayır” olmalı. Eğitimle, geçmişlikle ve dindarlıkla açtklanamayacak bir durumdan bahsediyoruz, çünkü her kesimde görülüyor. Peki bu toplumsal yara, bir ruh hastalığından mı, yoksa bir zihniyet biçiminden mi kaynaklanıyor, tartışılmalı.
Salı'nın Sırrı
Öncelikle bu cinayeti çok detaylı bir şekilde alan bu kitabı okumaktan ve bu cinayeti araştırmış olmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu belirtmiş olmalıyım. Böylesine dehşet verici bir olayı araştırdığım için mutlu oldum çünkü insanlara olan yaklaşımım üzerinde beni daha da bilinçli kılacak. Bütün arkadaşlarımdan ricam bu olaydan haberleri yoksa ya da yüzeysel bilgileri varsa etraflıca araştırmaları olacak. Münevver Karabulut cinayeti bizi sevdiğini sandığımız insanın neler yapabileceğini tahmin dahi edemeyeceğimizin birebir örneğidir. Karşımızdaki insanın ne denli ruhsal problemleri olduğunu anlamamız kolay olmasa da bunu davranışlarından sezdiğimiz anda ondan uzaklaşmamız gerekir.
Salı'nın SırrıMustafa Şekeroğlu · Destek Yayınları · 201043 okunma
Münevver: “Oturuyoruz Barnier’s’ta. Peçete vardı masada. Aldın peçeteyi ikiye böldün. Bu sensin dedin, masada durdu. Diğeri de şu ana kadar tanıdığım, yolda görüp de tanımadığım, hayatımda gördüğüm diğer tüm kızlar dedin. O peçeteyi yere attın.”