Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
-Niçin kadere bu kadar bağlı olan insanlar bir türlü ona razı olmaz? -Hiçbiri kendi hayatını yaşamıyor da onun için .
İman dediğimiz duyguyu içinde duysun veya duymasın herkes evinden çıkarken onun kisvesine bürünürdü. İman, sadece bizi Allah'a bağlayan bağ değil, müşterek kıyafet, yüz ifadesi, muaşeret şekli, hülâsa cemiyet hayatında nezaket ve merasim dediğimiz şeylerin, yani karşılıklı münasebetlerin tek kaynağıydı.
Reklam
Bundan otuz, kırk sene evvel insanlar, sadece iş veya eğlence için bir yere gelmezlerdi. Hatta asıl birleştirici olan şey, bunlar değil ibadetti.
- İnsan, elidir kardeşim, anladın mı? Bizi biz yapan elimizdir. Elin, düşünceni terbiye etsin! Bütün varlığınla kendini eline ve elindeki işe ver. Göz, el ve kafa hep beraber çalışmalıdır. Sonra fikrini tashih ederek ilave ediyordu: -El çalışmalı, öbürleri adeta fark etmeden onunla beraber yürümeli. Yani elinin emrine girmelisin
Bazı budalalar, yemek pişirmeyi kadın işi addederler.
Halkımız yarınsız bir hayatın bütün ağırlığını sırtında taşıyor gibiydi. Bu ıstırap, büyüklerde olduğu kadar çocuk yüzlerinde de açıkça okunuyordu.
Reklam
Hiç kendini denemeyecek misin? Ne olduğunu, kim olduğunu öğrenmeden mi öleceksin?
kendi kendine "Kader!.." diye söyleniyordu ... O, "Kader!.." deyip iç çektikçe babam: Sabır!.. diye cevap veriyordu ... Niçin kadere bu kadar bağlı olan insanlar, bir türlü ona razı olmaz?
Sayfa 46
"Az okuyoruz, hatta hiç okumuyoruz ve galiba hiç de düşünmüyoruz"
Sayfa 45
Daha o zamanlar psikoloji ifriti ona musallat olmuştu. Bu yüzden kendine ait her şeyi, üzerinde durduğu ve derinleştirdiği için, çok ciddiye alıyor, etrafındakileri ise en zalim dikkatlerle delik deşik ediyordu.
Sayfa 28
Reklam
Gariptir ki Nuri Bey hiç kitap hediye etmezdi. Belki de, fikrin mesuliyetini üzerine almaktan çekinecek kadar derin düşünceliydi.
Sayfa 25
birkaç saniye hüzünle sanki
"sen de gittin gelmeyecek şeylerin dünyasına gömüldün; bir daha dönmen, güneşi görmen imkânsızdır..." der gibi uzun uzun bakar,
Sayfa 16
Şehir, hiç de bıraktığım şehir değildi. Bana insanlar değişmiş, hayat değişmiş, evler, sokaklar ihtiyarlamış, yıpranmış gibi geldi. Daha sonraları İstanbul sokaklarının cazibesinin bir tarafını yapan satıcı seslerinin bile, eski satıcı seslerine benzemediklerini fark ettim.
Sayfa 13
Anlaşılan Shakespeare'imi çok yanlış anlamıştım. Fakat hangimiz, yahut kaçta birimiz sevdiği muharrirleri tam anlar. Galiba felsefe mekteplerinin, ilahiyat spekülasyonlarının o kadar çok ve değişik olması biraz da bu yüzdendir.
Sayfa 11
İçimde...
garip bir hasret peydalanmıştı. Onun her adım başında karşınıza çıkan, sizinle el ele tutuşan, ta derinden, eşyanın ve bazı munis hayvanların bakışıyla size hitap eden sessizliğini özlüyordum. Orada, her şey çok tılsımlı bir ayna gibi size kendinizi, kendi uzletinizi uzatırdı.
Sayfa 10
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.