Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sail

Sail
@sail
“Sanki bu dünyada yokum” diyor, “bazen var olduğumu hissetmek için kolumu ısırdığım, o acıyla birlikte bir insan olduğumu ve yaşadığımı anladığım oluyor.”
Reklam
Yaşamıyor gibi yaşamak
Kırılgan kızlar ya terk edişin soylu dağında bir münzevi olur, ya da hayata bir yerinden katılır ve içlerinde zaman zaman nöbetler halinde dışarı vuran bir sızıyla yaşamayı sürdürürler. ‘Yaşamıyor gibi yaşamak’ sanatının ustasıdır onlar
İnsan bir başkasını en çok yaralarından tanır. Kendi yaralarından.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kuru nasihatler, ezberlenmiş cümleler, acının örsünde dövülmemiş yaşantılar ruhun yaralarına nüfuz etmez. Ancak kendi kırılganlığının sesini duyabilen birisi, o kırılgan kızları da işitir. İnsan bir başkasını en çok yaralarından tanır. Kendi yaralarından.
Sevilme açlığının açtığı yaralar narindir. Düşünmeden ve hissedilmeden söylenmiş her söz, o yaraya tuz basar. Orada ancak sahici bir insan olabilirseniz, onun yaraları kadar sahici durabilirseniz, kendi yaralarınızla yüzleşecek kadar bir cesaretiniz varsa, varsınız.
Reklam
Kötülükten kendini sakınamayan kızlar, yiğit bir adamın çıkıp da onları serazat sevemediği kızlar, kırılgan kızlar. Mesafe ve kayıtsızlığın zırhıyla, hayatın mızraklarından korunanlar
İncinmiş bir çocukluk, ancak bir başkasına yaslanarak, sendelediğinde mutlaka orada yanı başında olacağını bildikleri bir yürek değneği ile şifa bulacaktır. Kayıtsız şartsız bir anne, varlığını ona sunan bir âşık, ürkekliğin dilini konuşabilen bir insan.
Ancak layığınca sevilmiş çocuklar bıçağın kanatabileceğini, kötü bir sözün can yakabileceğini bilebilir
Sosyal psikolog Roy Baumeister kötülüğün kaynağında dört sebep görüyor: İlki, para veya iktidar anlamında maddi kazanç sağlamak. Kötülüğün ikinci kaynağı, kişinin bencilliğinin tehdit edildiğini hissetmesidir. Katiller, suçlular, psikopatlar yüksek özsaygıya sahip kimselerdir Kötülüğün bir diğer kaynağı, idealizmdir. İnsanlar kendilerini iyinin mutlak savaşçıları, iyinin yegâne temsilcisi saymaya başlamışlarsa, hasım olarak gördükleri insan ve gruplara her türlü kötülüğü yapabilme hakkını kendilerine verirler. Dördüncü bir kötülük kaynağı da sadistik zevktir. Ancak zarar vermekten hoşlanan insanlar kötülük işleyenlerin küçük bir oranını oluşturur.
Çizer Eflatun Nuri bir söyleşisinde şöyle bir şeyden bahsediyordu, aklımda kaldığı kadarıyla: “Bir trenin penceresinden gözüm güzel bir kıza takılmıştı. Tren hareket edince onu daha fazla görebilmek için geriye yürüyor, tren camından onu seyrediyordum, ta ki bir aynaya rast gelip de kendi yüzümü görene kadar. O görüntüyle birlikte genç bir delikanlı değil de altmışlı yaşlarda bir ihtiyar olduğumu fark ettim.” Hiç kimse kendisinin yaşlandığına inanmaz.
Reklam
Artık hepimiz hız tarikatının müritleriyiz, Sabbah’ın fedaileri gibiyiz. Ancak bizim başımızı döndüren, bizi sarhoş eden hızın ta kendisi. Suikast ettiğimiz de kendi hayatlarımız.
“Her şeyin bir mevsimi var, gökler altında her amacın bir zamanı var” diyor İncil. “Bütün zamanlar birbirine benzemez” diyordu Cervantes. Günümüzde zamanlar birbirinin aynı. Saplantılı bir zaman hastalığı bize zamanın bitmediğini, hiç zaman kalmadığını, acele etmemiz gerektiğini telkin ediyor.
“Hayat bir çizgi değil” diyor bir Zen ustası, “birbiri ardınca gelen şimdilerden ibaret”
Hız uyuşturuyor. Artık her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Aslında bütün varlığımızla bir yerde değiliz, parça parça orada ve buradayız.
Taklitten kurtulduktan sonra artık ona dönme ümidi kalmamıştır, zira taklitçinin şartlarından biri de kendisinin taklitçi olduğunu bilmemesidir. Eğer bunu bilirse taklit şişesi kırılmış olur. Artık şişe onarılmayacak şekilde parçalanmış; parçalar bir araya getirmekle Tamir edilmeyecek biçimde dağılmıştır. Geriye sadece ateşte eritilip başka bir sanatta yeniden kullanılması kalmıştır.
Sayfa 10
97 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.