Veee mutlu son🩵 Bir romandan çok daha fazlası diyebileceğim bir kitap. Sayfa sayısı sebebiyle başlamakta tereddüt etsem de bir hırsla başlayıp bitirdiğim, olay örgüsünü ve bulunan bilmem kaç tane karakteri çözümledikten sonra su gibi akıp giden mükemmel bir eserdi. Kısaca konusundan bahsedecek olursak : Napolyon’un 1812’de Rusya’yı işgalini ve bu savaşın, özellikle aristokrat çevrelerde yarattığı altüst oluşu, son derece gerçekçi sahnelerle, ayrıntılı ve derinlikli analizlerle yansıtan bir başyapıt. Avrupa’daki monarşileri birbiri ardına bozguna uğratarak ilerleyen Napolyon orduları Moskova’ya doğru ilerlemektedir. Rus aristokratları, bu ürkütücü savaş makinesi karşısında bir yandan muharebeye hazırlanmakta, bir yandan da kişisel dertleriyle boğuşmaktadır. Rusya’nın 19. yüzyılın ilk yarısında panoramik bir fotoğrafını çeken Savaş ve Barış, soylu sınıfına dair yakın gözlemlerin yanı sıra köy ve kasabalarda yaşanan çiftlik hayatını da ustalıkla yansıtıyor. Dünya edebiyatının en başarılı eserlerinden sayılan bu muazzam nehir roman, savaşların getirdiği kaosu, mantıksızlığı, insan vicdanı ile etiğe aykırılığı; muktedirlerin, büyük zaferler vaat edenlerin sözlerindeki ve çabalarındaki beyhudeliği gözler önüne seriyor. Dipnot: Hırsımın köpeğiyim arkadaşlar
Sonuç olarak "barış" kelimesi yeni anlamlar kazandı. Geçmiş nesiller barışı savaşın geçici yokluğu olarak değerlendiriyordu. Bizse bugün barışa savaşın mantıksızlığı olarak bakıyoruz.
Bu inceleme kitap hakkında düşüncelerimden oluşmaktadır. Zweig kitaplarında sonuçtan daha çok kitabın sonuna kadar olan sürecin daha önemli olduğunu düşünüyorum ama spoiler almak istemiyorsanız bu incelemeyi kitabı okuduktan sonra okumanızı öneriyorum.
Mecburiyet kitabını ikinci okuyuşum. İlk okuduğumda da beni etkileyen ve sarsan bir kitap