Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

epitaph

epitaph
@scrptres
376 syf.
·
Puan vermedi
minnettarlık ve sevgi üzerine
(spoiler içerir) yapacağım inceleme kitabın geneline değildir. belirli birkaç alıntı üzerine düşüncelerimi aktaracağım. "Bunca minnettarlıktan nefret ediyordum. Dante bana bir şey borçluymuş gibi hissediyordu. Böyle bir şey istemiyordum." "Sevgileri o kadar gerçekti ki her nasılsa bunu hak etmiyormuşum veya belki de oğullarının hayatını kurtaran elemana sarılıyorlarmış gibi hissediyordum. Bana sırf Ari olduğum için sarılmalarını istiyordum ve onlar için asla sırf Ari olmayacaktım." Ari, Dante'nin hayatını kurtardı. bunun sonucunda Ari ciddi anlamda yaralandı. Ari'nin bu kahramanlığı sonrasında, tüm ilgi doğal olarak Ari'ye toplandı ancak Ari bu durumdan memnun değildi ve kahramanlığını herkesten gizliyordu. haksız da sayılmaz. bir insana hayat kurtarmak gibi ciddi bir yardımda bulunduğumuzda, karşıdaki kişi bizden hoşlanmasa bile vicdanı ve merhameti nedeniyle sanki bize bir şeyler borçluymuş gibi hissedebilir. bu da doğal olmayan bir sevgi doğurur. peki gerçek sevgi neydi? neredeyse birçoğu hormonlar ve cinsellikle bağdaştırılan aşk mıydı? çıkar ilişkisine bağlı size en uyumlu davranışlar mıydı? sevgi neydi sahiden? bir insanı davranışları bize uyumlu olduğu için mi severiz, biz sevdiğimiz için mi uyumlu hale gelir? dante'yi ari'ye karşı bu denli mutlu eden, 'herhangi birinin' onun hayatını kurtarmış olması mıydı? yoksa onun hayatını ''Ari'nin'' kurtarmış olması mı?
Aristo ve Dante Evrenin Sırlarını Keşfediyor
Aristo ve Dante Evrenin Sırlarını KeşfediyorBenjamin Alire Sáenz · Dex Yayınları · 20172,275 okunma
Reklam
62 syf.
7/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
spoiler içerir! yoksul bir ailede (dul bir anne ile birlikte) yaşayan adını bilmediğimiz küçük bir kızın (13-14 yaşlar) yaşadığı apartmana yeni taşınan yazara duyduğu aşkı yıllar sonra ölmek üzere iken bahsi geçen yazara yazdığı mektubu konu alıyor. bu başlangıçta masumane bir sevgi iken, ilerleyen zamanlarda hissedilen duygu yoğunluğu sebebiyle 'tapma'ya kadar ilerliyor. karakterimizin yazardan bir çocuğu da oluyor. (ancak aralarında sürekli bir ilişki yoktur. çok nadir ve uzun aralıkları bulunan görüşmeler vardır.) çocuğunu iyi yetiştirebilmek için, kendini satıyor. çocuğunu bu denli önemsemesinin sebebi içinde yazardan bir parça bulmasıdır. ancak çocuk hastalanır ve ölür, bunun ardından da karakterimiz mektubu yazmaya başlar, sonrasında o da ölür. yazar ve karakterimizin arasındaki ilişkiyi incelediğimizde, tek taraflı bir aşk olduğunu gözlemliyoruz. karakterimiz yazarı hayatının merkezine koymuş bir vaziyette iken, yazar karakterimizin kim olduğunu bile tutarlı bir şekilde hatırlayamaz. karakterimiz, yazarın gözünde diğer tüm kadınlarla aynıdır. aşk işte, karakterimiz tüm bunlara rağmen yazara delicesine bağlıdır. yazımı çok etkilendiğim şu alıntı ile bitirmek istiyorum. "Vücudumu acıtan zeminde üstümde sadece ince bir giysiyle yatıyordum, çünkü bir şey örtmemiştim, uykuya dalarsam senin ayak seslerini duyamam korkusuyla ısınmak istemiyordum."
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022225,5bin okunma
110 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
spoiler içerir! ana karakter meursault kendini hayattan ve insanlardan soyutlamış kendi içinde yaşayan umursamaz tepkisiz biridir. kitapta meursault'nun işlediği bir cinayet ve bunun yargılama süreci anlatılmıştır. ayrıca yargılamada savcıları asıl hırçınlaştıran kısım cinayet değil, meursault'nun umursamaz tavırlarıdır. annesinin ölümü, evlilik, arkadaşlık gibi çoğu şeye karşı umursamaz ve umutsuz bir tavra sahiptir. kitaba yüzeysel açıdan bakarsak evet bir cinayet ve yargılama süreci var. ama içinde hayata dair farklı anlamlar da taşıyor. dava sırasında savcı ve avukatın tutumları dikkatimi çekti. davada sürekli meursault'ya yapması gerekenler söyleniyor, sürekli müdahale ediliyor ve meursault kendini ifade edemiyor, bir yandan da onu farklılıkları ile kabul etmeyen onlarca kişinin karşısına çıkıyor. "Zihnim dağınık olsa da zaman zaman müdahale etmeyi deniyordum, bunun üzerine avukatım, 'Susun! Davanız için böylesi daha iyi,' diyordu. Davamı beni işe karıştırmadan görüyorlardı sanki. Her şey ben araya girmeden olup bitiyordu. Kaderim benim fikrim alınmadan yazılıyordu. Bazen içimden herkesin sözünü kesip, 'Bir dakika, burada sanık kim? Sanık olmak önemli bir şey. Benim de söyleyeceklerim var!' demek geliyordu." -Albert Camus, Yabancı hayatımızda sürekli bize yapmamız gereken söylenir. hatta bazen kendimizi bile ifade edemeyiz. kendimiz olamayız. hayatımızın merkezindeki asıl kişi biz olmamıza rağmen, kararlarımıza karışırlar, adımıza kararlar alırlar...
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2020112bin okunma