Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sıdıka kaya

Sıdıka kaya
@sdkyaa_
﷽ ️
Bu organların nasıl yaratıldığına bir bak! Öyle ki, bu organlar insanların tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek özellikte yaratılmıştır. İnsan bu organlardan birini yitirdiği takdirde işleri aksar, hayatı güçleşir. Allah (celle celâlüh) bir kimseden bu organlardan birini sonradan alırsa, bununla insanları te'dib etmek ve insanlara vermiş olduğu organların nasıl bir nimet olduğunun farkında olmalarını murat eder. Organlarını kaybeden kimse sabır gösterirse, âhirette bu sabrının karşılığını görür. Varlıkta da, yoklukta da Allah'ın rahmetinin nasıl tecelli ettiğine bir bak!
Reklam
Şimdi insan vücuduna bir bak! Lüzumsuz bir organ var mı?
Şimdi Allah'ın suyu nasıl yarattığına bir bak! .. Tüm bunlar apaçık deliller; lisanı hâliyle konuşan, yaratıcısından bahseden âyetler olup şöyle dile geliyor: Benim terkibimi, vasıflarımı, farklı ahvâllerimi, şeklimi ve ne kadar faydalı olduğumu görmüyor musun? Aklıselim ve zeki biri benim kendi kendime renk verdiğimi zannedebilir mi? Ya da benim gibi olan birinin beni yarattığını düşünebilir mi? Bilakis tüm bunları her şeye gücü yeten, kahhar, aziz ve cebbar olan Allah yaratmıştır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen Allah’ın (celle calâlüh) şânı ne yücedir!
Güneş'in dünyaya nasıl doğduğunu bir düşün! Allah (celle celâlüh) bu nizamı nasıl da düzenli yapmıştır! Eğer Güneş hep aynı yerde doğsaydı, o zaman Güneş'in ışınları sadece aynı bölgelere ulaşır, dünyanın diğer yerleri bu ışığı almaz, dağlar ve tepeler bu durumda Güneş'in ışığını engellerdi. Oysa Allah (celle celâlüh) Güneş'i günün başlangıcında doğudan doğurmuş, sonrasında da batıya doğru kaydırarak ışığı diğer bölgeler için aydınlatıcı kılmıştır. Bu şekilde Güneş'in ışığını almayan hiçbir bölge kalmamış olur. Sonra gece ve gündüzün süresine bak! Allah (celle celâlüh) gece ve gündüzün vaktini âlemin salahı için nasıl da ayarlamıştır! Eğer gece ve gündüz takdir edilen süreyi aşmış olsaydı, o zaman yeryüzündeki hayvanlar ve nebâtat zarar görmüş olurdu. Hayvanlara vereceği zarara gelince: Gün ışığı sürekli olmuş olsaydı, hayvanlar dinlenemez, yırtıcı hayvanlardan kaçıp kurtulamaz, kendilerini koruyamaz ve netice olarak helâk olurlardı.
Reklam
Allah yolunda cihad, faziletli işlerin en üstünüdür.
Zira biz, susuzluktan dilim dilim çatlamış toprakların suya olan ihtiyacı kadar sünnete muhtacız.
"Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerine yardım etmekte bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar" (Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66). "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; haksızlık yapmaz; onu düşmana teslim etmez" (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58).
Siz bize "Kur'an'a inanın ve aklınıza güvenin" diyorsunuz. Halbuki Allah'ın Resûlü "size iki şey bıraktım; onlara sımsıkı yapıştığınız sürece yolunuzu sapıtmazsınız: "Biri Allah'ın Kitab'ı, diğeri Resûlü'nün sünneti" (Muvatta', Kader 3) buyuruyor. Biz aklımızı rastgele değil, Kur'an'ın ve Sünnet-i Resûlullah'ın rehberliğinde kullanırız. Hadislerin bir kısmının Allah tarafından Efendi- miz'e ilham edildiğini, bir kısmının da, onun vahiyle aydınlanan aklının mahsûlü olduğunu kabul eder ve onun aklını kendi aklımıza tercih ederiz. Aklına çok güvenen şeytanın nasıl sapıttığını Kur'ân-ı Kerîm'de okuyup dururken sizin tavsiyenize inanmak aptallık olmaz mı?
Çok net
Nahl sûresinin 44. ve 64. âyetlerinde Hz. Peygamber'e hitaben, ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman için sana Kur'an'ı indirdik buyuruluyor. Demek ki Peygamber Efendimiz'in görevi Kur'ân-ı 'Kerîm'i açıklamaktır. Bunun anlamı, onun açıklamaları olmadan Kur'an'ın yeterince anlaşılamayacağıdır. Haydi diyelim ki, pek çok âyette emredilen "Allah'a ve Resûl'e itaat edin!" emrini; "Peygamber size ne ver-diyse onu alın, size ne yasaklegamber size never durun" (Haşr 49/7) âyetini ve bir konuda anlaşmazlığa düşünce onu Allah'a yani Kur'an'a, yahut Peygamber'e yani onun sünnetine ve hadisine götürmemizi ve onların vereceği tâlimata göre hareket etmemizi öngö- ren Kur'an buyruğunu (Nisā 4/59) bizim anladığımız gibi "Peygamber'in sözüne itaat edin" şeklinde anlamıyorsunuz; pekâlâ, Resûlullah'a Kur'an'ı açıklama (beyân) görevi Allah Teâlâ tarafından verilmişken, bunu nasıl gözardı ediyorsunuz? Sizin de bildiğiniz gibi ashâb-ı kirâm zor durumda kalınca, ellerinde Kur'an olduğu halde yine de gidip Resûlullah'a danışıyor ve böylece sıkıntılarını hallediyorlardı. Kur'an'ı ashâb-ı kirâm kadar anlamayan bizler hadislere daha çok muhtaç olduğumuz halde, bu peygamber mirasını, yani bizim mânevî servetimizi nasıl devre dışı bırakabiliyorsunuz? Aklınız ve vicdanınız bunu nasıl kabul edebiliyor?
Reklam
Kur'ân-ı Kerim'de buyurulduğu gibi, Resûlullah'ın davranışlarında bizim için bitip tükenmeyen örnekler vardır. Onun aile hayatını bilen, iyi geçim konusundaki hallerinden dersler ve ibretler alan kimseler, dünyada mutlu yaşadıkları gibi ahiret saadetini de kolayca elde ederler.
Fahr-i Cihân'ın hizmetine başladığı zaman dokuz yaşında küçük bir çocuk olan Enes, namaz kılarken sağa sola bakmış olmalı ki, Sevgi Çağlayanı Efendimiz ona bu kusurunu pek tatlı bir şekilde hatırlattı: "Yavrucuğum! Namaz kılarken sağa sola bakınma. Çünkü namazda sağa sola bakınmak bütün sevapları alıp götürür. Kendini tutamıyor, mutlaka bakman gerekiyorsa, farz namazlarda değil nâfile namazlarda bak” dedi. Tirmizî
Onun sünneti bilinmeden ve tatbik edilmeden, Kur’an’a göre yaşanamaz.
Bu can, gönüller nûruna hem hayran, hem de kurbandır.
“Yâ mukallibe’l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînik Ey kalpleri halden hale koyan Allah’ım! Benim kalbimi dininde dâim kıl!” Tirmizî
490 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.