“Sonunda, hiç sahip olmadığım bir ocak karşısında oturur gibi dört yol ağzındaki bir taşa oturdum. Bana verilen yalanla kendi başıma kâğıttan kayıklar yapmaya başladım.”
Bir tepeden vadideki insanları ayırt etmeye çalışan birisi gibi, yukarıdan kendime bakıyorum ve oradaki her şeyle birlikte puslu ve karmaşık bir manzara olduğumu görüyorum.
Zihnimde izleri bile olmayan hareketlerin, dudaklarımda şekillendirmek için daha düşünmediğim kelimelerin, sonuna dek düşlemeyi unuttuğum düşlerin kuyusuyum.