Ama dişleri dökülmüş, meyve bile veremeyen yaşlı bir hintkirazı ne işine yarardı? Küçük şekerportakalı fidanım bile yakında, çok yakında tılsımlı gücünü yitirecek, bütün benzerleri gibi bir ağaç olacaktı.
“Ah! Ne güzel bir şekerportakalı fidanı!” diye bağırdı. “Bak, bir tane bile dikeni yok. Hem de öyle kişilik sahibi ki, uzaktan bile şekerportakalı fidanı olduğu anlaşılıyor. Senin boyunda olsam başka şey istemezdim.”
“Ama ben büyük bir ağaç istiyordum.”
“Düşün, Zezé! Daha çok genç. Seninle birlikte büyüyecek. Günün birinde büyük bir portakal ağacı olacak. İkiniz, iki kardeş gibi birbirinizi anlayacaksınız. Şu dalı gördün mü? Fidanın tek dalı olduğu gerçek, ama sanki sırtına binmen için özel olarak yapılmış küçük bir at.”