"Gözleri var, ama görmezler; kulakları var, ama duymazlar"
Neyi görüyor ve neyi duyuyoruz? Duymak ve görmek için ne kadar cesuruz? Ben neyimle varım; düşündüklerim ile mi yaptıklarım ile mi? Ne, nasıl , neden? İşte böyle cevabını bilmediğim sorular beni hep tedirgin eder. Hatta tüm meselem bu tedirginlikle yoğrulmuş ellerimdir. Fakat soru sorma cesaretinin o tedirgin ellerimde beslediğim bir imtiyaz olduğunu da unutmam. Biliyorum ki insan merak ettiği müddetçe öğrenir. Öğrendikçe eğilir ve eğildikçe yükü büyür. Bu yükü taşımaya hazır mıyım? Hasıl bilmek zor zanaat.
Nuayme bundan bahsetti; bilmek'in felsefesinden. Arkaş'ı kendi içindeki arenanın savaşçılarından seçti. Onu sessizlikle giydirdi. Eline susmak gibi güçlü bir silah verdi. Nuayme kendi kalemiyle büyüttüğü Arkaş'ın eliyle öldü. Bu kitap sahibini öldüren kitaplar silsilesinin bir zincirini bina etti.
Pazartesi,salı,çarşamba... Kendini arayan adamın sessiz ama kulakları ağırtacak bir gürültüyle müteşekkil kıldığı günlüğünü okumaya sizi davet ediyorum. Tek uyarım,cesaretli iseniz yaklaşınız..