Herkesin bu dünyaya geliş amacı vardır.
Benimki de buymuş.
İnsanların hayatın da çok önemli iki gün var.
Bir, doğdukları gün.
İki, sebebini öğrendikleri gün.
Doğdum çünkü birilerinin bana ihtiyacı vardı.
Doğacağım çünkü birilerinin bana ihtiyacı olacak.
Yukarı kata ve aşağı kata doğru gider merdivenler,,, aşağıya karanlığa yukarıya aydınlığa doğru ayrılır hayatlar,,, apartman dairelerinin büyüklüğü küçüklüğü, semtlerin kibarlığı adiliği,,, adil olmayan her şey doğal sayılmıştır uygarlığımızda.
Her şey üst üste,,, belki de iç içe ve dış dışa,,, zamansızlığa uğratılır insanın tarihi,,, yetişemezsiniz,,, değişmiş,,, gökyüzünden gayri,,, nohut oda bakla sofa benimkisi.
Kimsesi kalmadı bu dünyada gerçi,,, neden bu yurda gelir zaten,,, yurt,,, onun yurdu olmaktan çıktı aslında,,, gene de,,, yurda döndüğünde,,, özlediği neydi burada bilemem.
Libidonun bu kör, tahrip edilemez direnci, Freud’un “ölüm dürtüsü” dediği şeydir ve burada unutmamamız gereken şey “ölüm dürtüsü”nün, paradoksal bir biçimde, tam karşıtına verilen Freudcu ad olduğudur: Psikanalizde ölümsüzlüğün görünme biçimine, yaşamın esrarengiz fazlasına; yaşam ve ölüm, doğma ve çürüme biyolojik döngüsünün ötesinde, ayak direyen “ölmeyen” dürtüye verilen ad.
Bilinen bilinenler vardır. Bunlar bildiğimizi bildiğimiz şeylerdir. Bilinen bilinmeyenler vardır.
Yani, bazı şeyler vardır ki bilmediğimizi biliriz. Fakat bilinmeyen bilinmeyenler de vardır. Bunlar bazı şeyler ki bilmediğimizi bilmeyiz.