Aynı ülkede yaşayan iki farklı insanların öyküsü, bir taraf ne kadar hayatın içinde ise bir taraf o kadar hayatın dışında, yapayalnız...
İki hayat ki aralarında uçurum...
Aynı evde, aynı şehirde, aynı dünyada yaşayanların da öyküsü böyle değil midir?
Ya hayatın içindesinizdir , her an dopdolu her dakikanızin kıymetini bilerek yaşamayı tercih ediyorsunuzdur ya da yalnızsınızdır kalabalıklar içinde yapayalnız...doğan güneşin geçen zamanların önemi Bile yoktur.
Baş karakter Drago da bu ikinci grupta. Yazar bu gruptaki hayatları tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önüne seriyor. Okurken gerçekten ruhum daraldı. Bu kitap bana tüm hayatımı gözden geçirmek için bir şans verdi de diyebilirim. bundan sonraki hayatımı da en ince ayrıntısına kadar her geçen anını kıymetini bilerek ve dolu dolu yaşamam gerektiğini de sık sık hatırlattı bana. Varoluşsal temalar, zaman ölüm, sonu gelmeyen umut kavramları ile çok sık karşılaşacaksınız... peki kim bu insanlar nasıl yaşıyorlar. Bu soruların cevabını bulacaksınız....
Kitapta beni en çok şaşırtan senelerce anlamsız bir umudu kovalayan insanlar oldu. Satıcısı belli olmayan, onlara satılmış bir umutla, ha bugün ha yarın sarsılmaz bir inançla... peki umarsizca bekledigimiz hayallerimize zaman yetecek mmiydi?...
hayal kurmakla, Ümit etmekle geçip tükeniyor ve düşün ki O hayal hiç yaklaşmıyor ve bizler bir hayale dalıp ömrü tüketiyoruz, beklerken hayatımız tükenip gidiyor, neyi bekliyoruz, kimi bekliyoruz, önümüze atılan Umut kırıntılarını mı? Ya bu hayal üstelik bir kurgu ile size başkalarınca satılmışsa..
Keyifsizce okumalar ;)