Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ömer Hayyam
'Irmaklarından şaraplar akacak' diyorsun Cennet-i alâ meyhane midir? 'Her mümin'e iki huri' diyorsun Cennet-i alâ kerhane midir? Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı? Bir sarhoş arap, devesini vurmuş Hamza'nın Peygamber de yasak etmiş arap'a şarabı Beni özene bezene
ben, yıpranmış sokaklar ortasında avare sen, kırgın bir ülkenin süreyyası: Gülnare honçalı novroz gelir; bir de siyah ve sarı dalgalanır göklerde bir kuşun kanatları her nağme, dudağında çarpılmış karanfil sana tutkun atlılar şimdi yorgun ve sefil göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı dokunmuyorsa
Reklam
Hani....
Hani hatırlar mısın? Yıldızlar kayarken tutmuştun elimi.... Işıklar titreşti o an Gökyüzü parladı... Safir mavisi gözlerin vardı... “ İzin ver " dedin sonra Saçlarını koklayayım... “Sen gidince ben ne yapacağım?” diye sordum ona , fakat gülümsüyordum.... “ Yıldızlara inan , beni sana getirecek..." Ve gitti.... Çok bekledim bekledim ama dönmedi.... Mayıs
Hanife Çıta
Hanife Çıta
Söyle bana hindiba
Kartallar uçar mı bir harâbeden Köprülerden benim yârim geçer mi Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem Taşırsın yeryüzüne ebedî tohumları Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum Avuçlayıp öpüyorum kumları Bir karadelikten bakarken hayat Meydan okuyanlar kim bu serâba Söyle bana hindiba Sen nasıl bu kadar ceylan koşması Sen nasıl bu kadar yollar
Sen Yoksun
sen yoksun deniz yok yıldızlar arkadaşım ya bu gece harikalı bir şeyler olsun yahut bir bomba gibi infilak edecek başım fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz havada kanat sesleri ve çılgın kokular deniz yok yıldızlar uzaklaşıyor ben yine yalnız kalıyorum istanbul minareler kaybolmuş sen yoksun Atilla İlhan
"Aynı saatte Aynı siirde Aynı satırda Yıldızlar eşliğinde buluşalım." Bak kipriğinin şu teli rüzgârda diğerine karışmış. Kavuşmuşlar birbirlerine. Abdurrahim karakoç 'un Sen ve Ben şiiri.
Reklam
BEN SENDEYİM SEN BENDESİN RÜVEYDA
Önce korkunç azaba, kahra gömülüyorum Sonra en büyük affa uğrayıp gülüyorum Çatlıyor da mezarım, dışa vuruyor beni Terazi, Rüceyda’ya dîvan kuruyor beni Güneş aktı; ay söndü; parçalandı yıldızlar Rüveyda, burda şimdi sen varsın; gözlerin var Beyaz tüller içinde ruhun sarıyor beni Sahibisin bu eşsiz muhabbet sarayının Mağrur yükseliyorsun uluların katına Huriler imreniyor sonsuz saltanatına Elime tutuşturup kalbinin kadehini Sevgini şarap gibi sunuyorsun Rüveyda Çiçek çiçek kalbime doluyorsun Rüveyda Acı yık; intizar yok; eskide kaldı hasret Devrini tamamladı endişe, korku, hayret Buz ve köz tarih oldu; bitti zaman ve mekân Zaman biziz, mekân biz; imkânsıza yok imkân Ömrün ne sonundayız, ne de henüz başında Otuz üç yaşındayız, hep otuz üç yaşında İçim sensin bu ilde; dışım sensin Rüveyda Rüveyda, ben sendeyim; sen bendesin Rüveyda Nurullah Genç
Beyaz dilekçe Rahmân ve Rahîm olan adına sığınarak Açtım iki elimi : Kor gibi iki yaprak... Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç, İşte dünya önümde; benim ruhum sana aç. Bu seğriyen ellerle senden seni isterim, Senden seni isterken canımdan çıkar terim. Sana âşık ruhumdur merceği yakan ışık, Gözlerim cemâlini görmeden de kamaşık. Bir mirasyediyim
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.