Ara sıra kafam estikçe -özellikle herkesten, her şeyden uzaklaşmak istediğim zamanlarda delicesine saatlerce okuduğum, Hayyam şarapla sarhoş oldukça benim çayla sarhoş olduğum- herkes için yazılmış kesinlikle okunması elzem muhteşem Rubailer. Fazla söze gerek yok diyip bir Hayyam Rubai'si ile yazımı sonlandırmak isterim.
"Yarım somunun var mı?
Bir ufak da evin?
KimseIerin kuIu köIesi değiI misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak, en hoş dünyası oIan sensin...
-
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?
Ev mi dayanır, bu sel yatağına?
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?
-
Dün geldi
Nedir aradığın? dedi bana
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana? Kendine gel de düşün, içine iyi bak
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!"
"Nerden çıkarıyorsun, asker
seni sevmediğimi,
aynı değil miyiz ikimiz de,
sen de,
ben de.
Sen yoksulsan ben de yoksulum işte;
sen halktansan ben de halktan gelmeyim;
Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen ben misin, bilmiyorum, ben mi senim.
Ey Sevgili..
Ben senim sen de bensin.
Kendini; bırakıp gitme kendinden,
Gölge gibi senden hiç ayrılmayan biri varsa o da benim.
Ey yüreğimin özü,
Kendi gölgene çekme hançerini...
Araştırma esnasında Hallac-ı Mansur’u keşfettim. Bu zat, bir gün öyle bir tefekküre dalmış ki, en sonunda bağıra bağıra sokaklara çıkıp “ Ene’l Hak “ ( Ben O’yum, Ben Hakkım! ) dediği için idam ettirilmiş. Hayatını incelediğimde dinine o kadar bağlı bir insanın, bu kadar büyüklük taslaması mümkün değildi. Peki nasıl olurda böylesine büyük bir sözü