Allah'ın bana yardım edeceğine inancımı hiç kaybetmiyordum. Karmakarışık hayatım içinde ettiğim duaların, Allah'a bir şeyler ifade ettiğine hep inandım.
Çevremde gelişen olayların farkına varmaya başladığımda ilk gördüğüm Doğu Türkistan halkının ölümcül bir dehşetle tek bir duygunun içinde eriyip kaynaşmasıydı. Çinliler bizim için değerli ve kutsal olmuş şeylerin hiçbirine aldırmıyorlardı. Çinli askerler tarafından sayım yapılıyor, bütün Doğu Türkistan halkının sicilleri tespit ediliyordu. Türk mahalleleri dağıtılıyor ve Türklerin Çinli ailelerle, onların yeni kurdukları şehirlerde oturmaları mecburi tutuluyordu. Belirlenen bazı aileler, başka mahallelere gönderilip onların evlerine Çinliler yerleşiyordu.
İnsan bulunduğu yerde sert rüzgârlar esiyorsa (ağır eleştirilere ve aşağılamalara maruz kalıyorsa), aşırı sıcak hava dalgalarına maruz kalıyorsa (öfke ile üzerinde baskı kuruluyorsa), aşırı soğuk hava dalgalarıyla terbiye edilmeye çalışılıyorsa (küserek ve sessiz kalarak cezalandınlıyorsa) psikolojik olarak o bölgeden göç eder. Bu göçle birlikte artık hayatta nefes alabileceği ve hayatta kalabileceği bir ortam aramaya çıkar. İşte orası kendi zihin bahçesidir. Kendini burada korumaya almıştır kişi. Değişmeyen durumlar ve kişiler karşısında göç yolunu seçmiştir.
Ertesi yıl bunu tamamlayıcı bir yaklaşım rastlantı sonucu ortaya çıktı. Viyana’dan Dr. Hermann Kvergić adlı bir uzmanın gönderdiği mektup Mustafa Kemal’e gösterildi. Bütün dillerin ilkel insanları doğayı izlerken çıkardıkları hecelerden türetildiği ve orijinal seslerin Türkçe’de bulunduğunu yazıyordu. Mustafa Kemal’in hevesli desteğiyle,