Ben dürbün dediklerine gözümü dayadığımda, içinde durmadan değişen renkli kesitler görüyorum. Bu kesitlerin buğulu cam daireciğin aydınlığında oluşturduğu çiçeksi görüntüler en küçük bir devinimde tümüyle başkalaşıveriyor. Hem kalem kutumu hem bu adı çiçek dürbünü olan oyuncağımı o sabah okula götürmek istediğimi söylediğimde, dürbünümü evde bırakırsam daha iyi olacağını, arkadaşlarımda yoksa canlarının sıkılabileceğini söylüyor annem.
Radyonun karanlıkta öne geçip beliren göz kesimli yeşil ışığına bakıyorum. Bu yeşil ışığı çok seviyorum, o ta uzaklardan gelen seslerin dalgakıranı gibi. O yanarsa sesler ancak yolunu buluyor.
Tipide gemilerin sık sık düdük çaldıklarını da ayrımsıyorum. Üstelik gemilerin sesi vapurlardan çok değişik, daha tok, daha uzun uzun sürüyor sonra katlanarak dağılıyor gecede...