Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sevgi Soysal'ın, romanlan içinde Şafak'ın zirve olmasının , biten son romanı olmasıyla da ilgisi vardır kuşkusuz . Sevgi Soysal üzerine yazıyazan tüm ya z a r ların kabul ettiği gerçek, onun giderek daha yetkin bir ya z a r olduğu . kendisini sürekli geliştirdğiidir. An c a k , yalnızca bu özelliklerinden dolayı Şafa k romanını zirve kabul etmek , romanın toplumsal etkinliğini ve Sevgi Soys a l 'ın güç koşulla r altında büyük işler başardığını hesa ba katmamak olur. Yetmişli yıllar d a bazıı yazarlar romanlarıyla toplumsal yapıyı temelinden değiştirebileceklerini sanmışlsrdır. ya da bö yle bir sav ortaya atıldığında d a . yapılabilecek zannıyla çok tuhaf karşılanmamıştır . Bu da "dev rimci" roman gibi bir romanın ansızın çıkıvermesine neden olmuştur.
Sayfa 137 - Kavram yayınları 1900Kitabı okudu
Daha çok fırsatlar çıkar önüme. Nice sınavlar bekliyor beni. O zaman belirlenir her şey. Şimdi erken, havada her şey. Niçin havada peki? Ya bundan sonraki sınavlarda kalırsam bir güzel? Hatta sınav şansım bile olmazsa? Doğru ya, sınav bile bir şanstır benim gibi biri için. Yavaş yavaş sınav dışı bir yaşamda bulursam kendimi? Bir şey var, açık ve seçik bir yanlış.
Reklam
Ne zamandan beri her şeyimizi savunmak zorunda kaldık ve alıştık buna? Haklılık, haksızlık giysisini giye çıkara karıştırır olduk.
Öyle insafsız ve çabuk iner kalkar ki bu tahterevalli, ustası olmayanın vay haline! Kimse kimseyi uyarmaz. Böyle böyleyken şöyle şöyle olacak demez.
Ölmeyi göze almak. Çok söylenmiş, bilinen bir cümle. Ölmeyi göze alanlar çıktı. Ama susmayı göze almak. Yeterince durulmadı bunun üstünde. Deneyi yoktu bu işin. Susmanın nasıl zor olabileceği bilinmiyordu. İnanç ve dürüstlük, yüreklilik, susmak için yeterli sanılıyordu. Susmamak diye bir şey olmaz sanılıyordu. Çok doğaldı susmak. 
“Örneğin siz öğretmenler, tipik küçük burjuvalarsınız. Bütün yaşantınız ve tavırlarınızla. Sen öğretmenliği, küçük burjuvalığı seçmişsin, ama bir yandan içinden geldiğin sınıfın ideolojisine sahip çıkmak istiyorsun. Olmaz, iki şey birden seçilmez.”
Reklam
Yok ben ve benim gibiler, yıllarca kafamıza işlenmiş olan kavramları, dünya görüşünü aşamamışız. Aştığımızı sanıyoruz, düzlükteyken. Ama engebeler ortaya çıkıp aşılmazlaşınca...
"Çiçeksiz, sevgisiz, çıplak ve çirkinlik dolu yaşamında hemşerilik sığınılabilecek çok az şeyden biri."
İletişim YayınlarıKitabı okudu
"Ölmeyi göze almak. Çok söylenmiş, bilinen bir cümle. Ölmeyi göze alanlar çıktı. Ama susmayı göze almak. Yeterince durulmadı bunun üstünde. Deneyi yoktu bu işin. Susmanın nasıl zor olabileceği bilinmiyordu. İnanç ve dürüstlük, yüreklilik, susmak için yeterli sanılıyordu. Susmamak diye bir şey olmaz sanılıyordu. Çok doğaldı susmak. Ama sonra, oralara götürülenlerin hepsi, çok acı bir biçimde öğrendiler ki, susmak, inanmakla, dürüst ve yürekli olmakla, yalnız bunlarla gerçekleşmiyor. "
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Nöbet değişimlerinde, sayımlarda kışlanın taş duvarlarında yankılanan, binlerle, onbinlerle çarpılan postal seslerini unutma. Mahkeme dönüşlerini, tahliyesi reddedilenlerin içlerine gömüverdikleri umutları, işkenceden gelenlerin bir de kendi kendilerine sürdürdükleri işkenceyi, ezilmiş, horlanmış kişiliklerin toparlanmak, eskisinden sağlam olmak için çektikleri sessiz doğum sancılarını, uzun gecelerdeki sohbetleri, bir bardak çaya, kahveye duyulan sevinci, mektup dağıtımında çarpan yürekleri, mektupsuzların dış dünyaya duydukları kırgınlığı, alışmamak, unutmamak, sinmemek, tükenmemek çabalarını, dostlarla paylaşılan acı­ları unutma. Her şeyi yeniden düşünmek, sevmek, inancını bilemek duygusunun verdiği mutluluğu, temiz, yararlı, bekletilmiş kini unutma... Bütün bunlan, daha nice şeyleri unutacak mısın? Bir soru ve bir umut. Bir inanç ve kuşku. Hepsi vardı davranışlarında.
Reklam
Muzaffer Bey’in Akdeniz Sanayi Fabrikası Müdürü oluşu rastlantı değildir. Bu memlekette her işin başına asker getireceksin, bak nasıl yürür işler. Herkes görevini, sırasını, rütbesini, haddini bilir. Astın üste itirazı yoktur ve olamaz askerlikte. Ast-üst ilişkileri şaşmaz bir tıkırtıyla işler, hurdadır her şeyin anahtarı. İşte fabrikada, tıpkı askerdeki gibi bir ast-üst düzeni kurmak istiyor Muzaffer Bey. İşçi ustabaşına, mühendise... herkes bir üstüne tam bir itaat için­de olmalı. Ama, yok, işçiler bile en alt rütbede olduklarını bilmedikçe, elbet yürümez işler. Ne demek grev? Askerlikte grev mi olurmuş? Yok çalışma şartları, yok şu, yok bu. Biz askerlikte ne görevlerde bulunduk. Hiç itiraz ettik mi, vatan vazifesi, dedik yaptık. Bütün mesele, bu işçilere vatan millet, birlik ve beraberlik şuurunun yerleştirilmemiş oluşu. Bunların kafası bölücü. Oysa bu vatan hepimizin, bu millet bir bütün. Sen işçiysen, bu topografyadaki yerini bileceksin, orada, vatanın sana verdiği görevi yapacaksın. Ama bunlar eninde sonunda cahil köylüler, ne var ki askerdekiler de aynı köylüler değil miydi? Niçin böyle davranmıyordu onlar? Çünkü onlar gerekli eğitimden geçiyorlardı. Bunlar geçmiyor.
Şimdi işkenceyi bile yakıştırmıyor ona. Evet. İşkence herke­sin olamaz, işkence bile. Herkes işkenceden geçemez. Bu bir fasıldır, ancak bazılarının geçebileceği bir fasıl. Öğrenmeyi ve aşmayı hak edenlerin. Genel ve dağınık bir bela değildir bu; önemli ve soylu bir acıdır. Niçin bunca seviyoruz ayrıcalıkları?
Ölmeyi göze almak. Çok söylenmiş, bilinen bir cümle. Ölmeyi göze alanlar çıktı. Ama susmayı göze almak. Yeterince durulmadı bunun üstünde. Deneyi yoktu bu işin. Susmanın nasıl zor olabileceği bilinmiyordu. İnanç ve dü­rüstlük, yüreklilik, susmak için yeterli sanılıyordu. Susmamak diye bir şey olmaz sanılıyordu. Çok doğaldı susmak. Ama sonra, oralara götürülenlerin hepsi, çok acı bir biçimde öğrendiler ki, susmak, inanmakla, dürüst ve yürekli olmakla, yalnız bunlarla gerçekleşmiyor.
Tutuklanıp tutuklanmamak sorgudan önce belirlenmiş oluyor çoğu zaman. Sorgu sanık açı­sından önemli değil, sorgucu açısından önemli daha çok. Almak, bilmek istedikleri bir şey varsa, varlığı söz konusuysa ya da; malzemenin kotarılması için önemli sorgu. Burda bambaşka şeyler önem kazanıyor sanık için. Özgürlük ya da özgürlüğünü yitirmek sorunundan çok, daha değişik bir şey. İnsanlığını, insanca olmayan durumlarda korumaya çalışmak. İnancını... Kendine ve harekete... Korumak... Evet, en önemli şey korumaktı tutuklu için. Korumak ve korunmak. Sakınmak. Sonra, susmak. Susabilmek. Susmanın zorluğu. Şimdi bile gereksiz konuştuğunu seziyor. Susmak, başka şeyler için de önemli. Ele vermemek için. Açıklamamak için. Düşmanın işini kolaylaştırmamak için. Yol göstermemek, öğretmemek için. Düşmana deney kazandırmamak, eğitmemek için onu. Yoksa susmak, tutuklanıp tutuklanmamak açısından pek önem taşımıyordu.
Demek bizler de, giderek suçluluğumuza inandırılmışız. Bir şeyler yapmak suçmuş gibi. Yapmamak suçsuzlukmuş gibi. Kavgayı ne zaman suçluluk, bir şey yapmamayı ne zaman suçsuzluk ve alın aklığı sanır olduk?
272 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.