Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

şeyma

şeyma
@seymasmirror
Sıkı Okur
~someone who reflects her own vision
Sabitlenmiş gönderi
Hata yapmaktan öte, hatayı tekrarlayıp durmanın ahmaklık sayılacağını düşünen biri olarak, sonunda ben de yağmur ihtimaline karşılık yanımda şemsiye taşımayı öğrendim ama öncesinde çok defa doluya tutuldum.
Reklam
"Bir inek düşün; ne dünün anlamı var onun için ne de yarının Sabahtan akşama kadar yiyor, içiyor, sindiriyor, dinleniyor, ertesi gün yine aynı şeyleri yapıyor. O ana bağlı olarak yaşıyor. Ne hüzün var, ne merak, ne kaygı, ne de can sıkıntısı. Sorsan ineğe, desen ki, 'Niye bana mutluluğundan söz etmiyorsun da öylece bakıp duruyorsun?", sana der ki: 'Ne söyleyeceğimi hep unutuyorum.' Sonra bu cevabı da unutur ve sessizliğe gömülür."
Mutlu olabilmenin tek şartı "unutmayı" başarabilmekti
Nietzsche'nin "aktif unutma" tezi üzerinde çalışıyordum. Ona göre hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardı. Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araştırması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı "unutmayı" başarabilmekti. "Hayvanların yaptığı gibi neredeyse hafızasız yaşamak ve mutlu olmak mümkündür ama hiçbir şeyi unutmadan yaşamak imkânsızdır" diye yazmıştı. "Ya da konuyu daha basit bir biçimde açıklarsak; uykusuzluk, derin düşünceye dalmak, tarihselliği hissetmek, yaşayanlar için zararlı ve sonunda ölümcüldür. Bu 'yaşayanlar' kavramının içine bir insan, bir halk ya da bir kültür dahildir."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Doğru olmadığını bile bile "Ben sizi denemek istemiştim" dedi. "Sinirleriniz nereye kadar dayanıyor diye." "Bunun sınırı yok. Canıma zarar vermediği sürece hiçbir şeye aldırmam ben. Çünkü insanları yöneten o diktatörü, yani egoyu yendim."
Deneyimlerime göre bütün insanlar kendilerinden söz edilmesine bayılırlar; bu kız da öyleydi elbette. "Bak" dedim, "öyle uzun uzadıya anlatacak bir şey yok zaten. Sağlıklı bir kızsın; beynin durmadan hormon salgılıyor ve bu yaşta yoğun biçimde bu hormonların etkisi altındasın. Bu da çok normal. Sen özgür olduğunu, kararlarını kendinin aldığını sanıyorsun ama mutlak bir kölesin aslında. O küçük bir soğana benzeyen organın kölesi." Önce yanlış anladı; suratı asıldı birden. "Yooo" dedim, "beyindeki hipofiz bezinden söz ediyorum."
Reklam
"Benim için hayat bir roman, herkes de roman kahramanı."
Bu tepeden Karadeniz'in bir insan gibi değişen, kılıktan kılığa giren hallerini izlemeye gelirdim. Bazen öfkelenir, bitmek bilmeyen bir enerjiyle sahildeki kayalıklara kafa atardı, bazen kıyı çizgisini diliyle nazlı nazlı yalardı, ender olarak da bir göl gibi kıpırtısız kalır, içine kapanırdı. Karadeniz'i bir roman kahramanı gibi ruhsal gelgitleri, öfkeleri, sevdaları, umutları ve mutsuzluklarıyla tanımayı öğrenmiştim. Uçsuz bucaksız bir ayna gibi görünen denize dalıp gitmişim
Bir de bana tuhaf diyorlar diye düşündüm; her insan tuhaf.
Kitaptan en beğendiğim alıntı:
"Bu açıdan bakınca çok tehlikeli bir şeymiş aşk." "İnsanın iradesini elinden alır da ondan. Seni yönetmeye başlar, mantık kaybolur, doğru dürüst düşünemezsin bile. Birine âşık olmak, gözü bağlı olarak, bir uçurumun kıyısında yürümek demektir. Başına neler geleceğini hiçbir zaman bilemezsin. Sonu ölüm de olabilir, cinayet de, intihar da."
(...) bir ara, ay ışığının yarattığı, ölümü hatırlatan varoluşsal sıkıntı gelir gibi oldu. Sanki evrende tek başına kalmışım gibi. Neden bilmem, şairlere, âşıklara yürek kanırtıcı ilhamlar veren dolunay bana bir ameliyat masası ışığı gibi gelir hep.
Reklam
"Bende" dedim, "duygularla ve egoyla çarpılmamış, serinkanlı, duru bir gözlem alışkanlığı var. Belki fark etmişinizdir; her şeyi ve herkesi gözlerim. Birçok insan bunu yapamaz, çünkü aşırı derecede kendi duygularıyla ve egosuyla meşguldür. Başkalarıyla ilgilenemez."
İnsan soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa, kazaya, acıya açık ama kendini avutarak yaşıyor, bunları unutuyor. İşte anahtar kelime bu, hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez.
Zaten insanın kaderini bilmesinden daha korkunç ne olabilir? Herkes öleceği günü saati bilseydi, geriye sayım ne kadar zor olurdu, düşunsenize. Geçen her dakikayı bir tabut çivisi gibi algılamaz mıydık? Açıkça yanıt vermek bile insanı ürkütüyor, değil mi?
1.024 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.