Osmanlı Devleti zayıfladıkça, Batılılar içimize girmiş, İslam'a olan inanç ve güvenimizi yıkmışlardır. Bu güven ve inanç çözüldükçe de bütün kurtuluşu batılılaşmakta görmeye başlamışız. Böylece artan, kökleşen bir kültür emparyaliziminin, otokolonizasyonun kurbanı olmuşuz. Yeni yetişen kadro, tam anlamıyla batıya adapte olmuş bir kadrodur. İslam Dünyası' nın her tarafında böyle bir adaptasyon nesli köşebaşlarını tutmuştur. Bu nesiller öyle yetişmiş ve yetiştirilmiştir ki, Batılılardan çok kendi kültürümüze karşı koymakta, direnmekte, savaş açmaktadır. Bunlar için, islam ideali ve kültürü bir alternatif bile değildir. Alternatifleri yetişme tarzlarına, mizaçlarına, zevklerine, zekalarına, yeteneklerine ve çıkarlarına göre, İngiliz, Fransız, Alman, Amerikan ve Rus ideolojileri, kültürleri ve insan örnekleridir.
Yani Avrupa dışa dönük mizacı Yüzünden bir melankoli yuvası olamamış çember parçalayan bir çılgın ğibi davranmıştır bu yüz yılın başında. Dışa dönügün azabı, bir intihara doğru gelişirken, peşinden bütün dünyayı sürüklemek ister. Bir asil gibi bile intihara gitmedi; kimseye zarar vermeden bir kılıcın üzerine atlayarak kendini ortadan kaldırma yolunu seçmedi; kendi yanarken, Neron gibi roma' yı da beraber yaktı. Bu alevlerin ışıgında yavaş yavaş asya ve Afrika uyanmaya başladı.
"Yemen'de kardeşiyle evine su taşırken bir keskin nişancı kurşunuyla başından vurulan Rüveyda hangi uluslararası dengeyi bozmuş olabilir?" Diye sorgulamalı insan.
Sen vuruldun, biz paramparça olduk Rüveyda...
"Ben, Allah yolunda öldürülmeyi, sonra dirilip tekrar öldürülmeyi, sonra dirilip tekrar öldürülmeyi, sonra dirilip tekrar öldürülmeyi ve bunun hep böyle devam etmesini isterdim."
Peygamberlerin ve onlara tabi olanların Savaşı budur!