Melike

Melike
@sielnaranjo
I can't talk about who I am. I'm inside it. How can you describe somethin' you're inside of?
kimse “ötekinin beni”ni sevmez!... Çinliler de sevmez, Ulahlar da sevmez, Saksonlar da sevmez, Berberiler de sevmez!... her yerde aynı bok!... aynı bok derken bildiğimiz bok!... yani herkes kendi bokunun kokusuna katlanabilir...
Reklam
Saatlerin darlığını, zamanın tek boyutluluğunu anladıkça tüylerim ürperiyordu; bir incecik çizgiydi bu, ben geniş olsun isterdim, arzularım bu çizgide koşarken birbirlerini çiğniyorlardı ister istemez. Yalnız şunu, ya da yalnız bunu yapmıyordum hiçbir zaman. Şunu yapmayagöreydim, bunu yapmadığıma üzülüyordum, çoğu zaman da birşey yapmayı göze alamadan kalakalıyordum, delicesine, kollarım hep açık gibi, sarmak için kollarımı kapayınca yalnız birşey sararım korkusuyla hep açık gibi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Senin için kendi ailen kadar, kendi odan kadar, kendi geçmişin kadar tehlikeli bir şey yoktur.
Ne kadar süreceksiniz, bekleyişler? Siz bitince yaşayacak kadar bir şey kalacak mı bize? - Bekleyişler! neyin bekleyişleri? diye haykırırdım. Bize bizden doğmayacak ne gelebilirdi ki? Bizden bizim daha önce tanımadığımız ne çıkabilirdi ki?
Reklam
İnsansal yaşamın mümkün olan en uzağa giden bir deneyim olduğu kişiye..
Ben, düşüncemi dile getirmek istemedim ama ayırımsız­lığın içinden senin düşündüğün şeyi ortaya çıkarmada sa­na yardımcı olmak istedim. Sen benden, sağ bacağının sol bacağından farklı olma­sından daha fazla farklı değilsin ama bizi birleştiren şey, CANAVARLAR DOĞURAN -AKLIN UYKUSUDUR .
Bu devasa girişim dünyasında, önemsiz anın içindeki ke­sin bir kaybedişten başka bir amacı olan bir şey yoktur. Şey­ler dünyasının, içinde çözüldüğü gereksiz evrenin içinde hiçbir şey olmaması gibi, çabalar birikimi bir anın boşluğu yanında hiçbir şeydir. Boş sözcüğünün küçültücü değerini doğrulayan, zamanın kaybolup gidişi korkusuyla değersiz işlemlerin içine gizlice giren özgür ama bununla birlikte bo­yun eğen andır.
Bilim eksiksiz ba­şarısı içinde insanın kendinden uzaklaşması işlemini tamam­lamış ve bilim adamı kişiliğinde tüm yaşamın gerçek düze­ne indirgenmesini gerçekleştirmiştir. Böylece bilgi ve etkin­lik, aynı anda birbirine bağımlı olmadan gelişerek tamam­lanmış gerçek bir dünyanın ve bir insanın gerçekleştirilme­sini başarmışlardır. Bu dünyanın ve bu insanın karşısında iç­ten düzen ancak uzatılmış kem küm etmelerle temsil edile­bilmiştir. Bu kem küm etmeler, genel olarakbgerçeklik ilkesine karşı içtenlik ilkesini koyma özelliğine sahip olma­ları nedeniyle hala eşi az bulunur bir gücü ellerinde tutmak­tadırlar, ama onları benimseyen iyi niyet her zaman düş kı­rıklığının izini taşımaktadır. Bu sesler ne kadar cansız! Ka­yışları insanı, gerçeğin net ifadesi önünde savunmasız bıra­kıyorlar! Otorite ve gerçeklik, tamamen, şeyin, üretimin ve üretilen şeyin bilincinin yanındadır. Kalan her şey yalandır ve karışıklıktır.
Kaybedilen içtenliğin binlerce yıllık aranışı, işlemsel yol­ların geçiciliğinin bilincindeki ama kendine ait yollarla içten olmayacak şeyi daha fazla arayamayan üretici insanlık tara­fından terkedilmiştir. İnsanlar şöyle demeye başlamışlardır 'Üretici güçleri git gide artan bir dünya kuralım. Maddi ürünlere olan gereksi­nimlerimize git gide daha fazla yanıt veririz.' Kendisinin bağımsız şey insanı haline gelmesiyle insanın hiçbir zaman yapmadığından daha fazla kendinden uzaklaş­masına duyarlı hale geliyor. Bu tamamlanan ayrılış, yaşamı­nı kararlı bir şekilde, artık yönetmediği ama sonuçlarının onu korkuttuğu bir devinime terkediyor.
Yalnızca tut­kunun ve boşalmış bir şiddetin zevkinin yönettiği bir inti­kam tanrısaldır. Hukuksal düzenin yeniden kurulması öz olarak kutsal-dışı gerçeğe bağımlıdır. Böylece aracılığın ilk olabilirliği, iyiliğin bir tanrısının istisnai olarak kayıcı doğa­sını gözler önüne sürer tanrı şiddeti şiddetle bertaraf eder­ken tanrısaldır (tanrısallığının zorunlu aracılığı olan dışlanan şiddetten daha az tanrısaldır), ama iyilikle ve akılla zıtlaştığı ölçüde tanrısaldır; ve eğer saf akılcı bir ahlaksallıksa, bir ismin tanrı­sallığından ve dışarıdan yokedilmemiş şeyin sürme eğilim­inden ona kalan şeyi elde tutar.
Reklam
İkiliğin temel zayıflığı, şiddete meşru yeri yalnızca saf aş­kınlığın, duyarlı dünyanın akılcı dışlanması anında sunabil­mesidir. Ama iyiliğin tanrısallığı bu saflık derecesinde tutu­namaz gerçekte duyarlı dünyanın içine yeniden düşer. Bu tanrısallık, mümin tarafında, içten iletişimin araştırılmasının konusudur ama bu içtenlik hiçbir zaman giderilemeyecektir. İyilik şiddetin dışlanmasıdır ve şiddet olmadan ayrık şeylerin düzeninin kopuşu, içtenlik olamaz iyiliğin tanrısı şidde­ti dışlamasını sağlayan şiddetle sınırlıdır ve aslında kendisin­de eski şiddeti koruduğu, dışlamanın kesinliğine sahip ol­madığı ölçüde tanrısaldır, içtenliğe ulaşabilirdir ve bu ölçü içinde iyiliğin gerçeği olan akıl tanrısı değildir. İlke olarak bu, ahlaksal tanrısallığın kötülük yararına çöküşünü içerir.
Aşkınlık olan verili içtenliğin mutlak yadsınmasına tutu­nan içtenliğin aşkınlığının paradoksu içinde uç bir erdem vardır. Bunun nedeni verili içtenliğin her zaman yalnızca iç­tenliğin bir zıttı olmasıdır, çünkü verili olmak zorunlu olarak bir şey biçimindeki varlıktır. Bu çoktan, zorunlu olarak iç­tenliğinin ayrı olduğu bir şey olmaktır. Aslında kaybedilen içtenliğin bulunduğu yer şeyler dünyasının çıkışındadır.Ama gerçekte şeyler dünyası kendi başına bir dünya değil­dir ve saf bir kavranılabilire doğru olan saf aşkınlık (aynı za­manda uyanışın içinde bir kez saf kavranılamayan olan) du­yarlı dünyanın içinde hem çok fazla tamdır ve hem de güç­süzdür.
Gururlu birey, sürenin yadsınmasını sürekli ha­le getirme konusunda çelişkili bir istence sahiptir. Böylece gücü bir açıdan yalan söyleme gücüdür. Savaş gözüpek bir ilerlemeyi temsil eder ama bu ilerleme düşük niteliklidir bi­reyin çok fazla değer verdiği şeye kayıtsız olması ve hiçbir şey olarak değerlendirilmekten gurur duyması için güç ka­ dar saflık -veya aptallık- gerekmektedir.
İnsan, karanlık bir şekilde belirsiz içtenlik olduğu şeyi kaybeden veya hatta fırlatıp atan varlıktır. Bi­linç, eğer rahatsız edici içeriklerine sırtını dönmemiş olsaydı uzun sürede açık hale gelemezdi, ama açık bilinç kendisinin gizlediği şeyin arayışı içindedir ve bu şeye yaklaştığı ölçüde onu yeniden gizlemek zorundadır. Tabii ki sakladığı şey kendinin dışında değildir, nesnelerin açık bilincinin sırtını döndüğü şey, bilincin karanlık istencidir.
İnsan zannedildiği gibi bir şey değildir çünkü korkar. Eğer birey olmasaydı korkusu olmazdı ve korkusunu besle­yen şey, öz olarak birey olmasıdır.
Resim