Zerdüşt bu sözleri söyledikten sonra yeniden halka baktı ve sustu, "İşte oradalar," dedi yüreğine. "Gülüyorlar işte; beni anlamıyorlar, ben bu kulakların dinleyeceği ağız değilim."
Merhaba arkadaşlar. Bugün size Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu isimli kitap hakkında düşündüğüm şeyleri aktarmaya çalışacağım. Öncelikle kitabın konusu oldukça basit gözüküyor, değil mi? Bir adam doğum gününde ansızın 'bilinmeyen bir kadın' tarafından mektup alıyor. Aslında hayır, bu kadar basit değil. Kitabı okudukça anlayacağınız tek şey olacak, bilinmesi gereken bu kadının ancak bu kadar bilinmemesi. Ancak bu kadar tanınmaması.
Zira ben bu kitabı bir buçuk saat içinde bitirdim. Ve hayatımda hiç bir buçuk saatimi verdiğim birini tanımak istemedim bu denli. Kitabı okudukça daha çok okumak istedim. Bilinmeyen kadını daha çok bilmek, onu tanımak ve hislerine ortak olmak istedim. Yazar Stefan Zweig, bu kitabı o kadar iyi anlatmış ki, hayatında hiç aşık olmayan ben bile kitabı okurken aşk acısı çektim. Sanki o kadının yaşadığı her şeyi ben yaşamışım gibi kıvrandım.
Aslında bakarsanız böyle bir kitap için fazla söze, uzun incelemelere gerek yok. Çünkü zaten yukarıda bahsettiğim noktalar çoğu kitabın tattıramadığı şeyler. Bu yüzden diyorum ki, bu kitabı mutlaka okuyun. Sevgi nedir? Sevgi nasıl oluşur? Nasıl devamlılık elde edilir? Bu gibi bir çok sorunun cevabını da bulacaksınız.
Hoş kalın:)
"Sen, beni hiçbir zaman tanımayan; bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan öylesine geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?"
"Sana, beni asla tanımamış olan sana."
Bu cümlede tüm kitabın özetini bulacaksınız aslında..
Birçok arkadaşımın tavsiyesiydi bu güzel kitap, oturduğum yerde birbirinden farklı duygusal anlar yaşadım sayesinde..
Bir kadın düşünün; aşık, kör ve her şeye rağmen umutlarını hiç yitirmeyen.. Bir kadın düşünün; bilinmeyen, tanınmayan ve hiçbir