Tek merak ettiğim şey günün birinde Rus edebiyatından okuduğum herhangi bir eser yüzümde gülümsemeye neden olacak mı? Gorki okurken de “evet, evet işte bu benim yaşadığım” diye hüzünlenmiştim. Ama bir yandan da beni anlayan veya benim gibi bir başkası da varmış diye sevindiğimi de itiraf edeyim. Altıncı Koğuş ise bu geleneği devam ettirirken, bir yandan da içinde bulunduğu toplum geleneğinin ve devrimci olsun olmasın halkın her birinde filizlenen bütünleşik mantığın dışında duran, temelde korkak olsa da, sıkışınca cesaretle hareket edebilen bir insanın portresini; yarattığı yarı kurgu yarı gerçek doktor karakteriyle okuyucuya hissettirerek veriyor. Bulgakov’la tanışmak isteyen ve özgürlük ve adaleti savunan birisi olsa dahi insanın içinde barındırabileceği vahşete tanıklık etmek isteyen herkes okumalı.
En sevdiğim iki alıntım ise şunlar;
Gökten düşen melek muhtemelen diğer meleklerin henüz tatmadığım o yalnızlık duygusunu arzuladığı için Tanrı’ya ihanet etmişti. - Lanet olası hayat! En acı ve kırıcı olan şey, bu hayatın acılara karşılık olarak mükâfatla sona ermemesi. Operadaki gibi zaferle değil ölümle son bulacak olması.