Kafa karıştıran bir şair. Attila İlhan'ı birkaç şiiri dışında genellikle nesirleriyle tanırdım. İlk defa baştan sona bir şiir kitabını okudum. Ne düşüneceğimi kestiremedim. Kitap ilk okumaya başladığımda bana sanki Baudelaire, Rimbaud okuyormuşum hissini verdi. Sonra şiirler halk ozanlarının diline döndü. Arada birkaç tane divan şiiri usulünce yazılmış olanları da vardı. Her tarz kendi içerisinde doğru, kuralına göre yazılmış görünüyordu. Fakat bu şair kim? Şiiri nedir? Cevap vermek kolay değil. Kitabın sonunda tek tek şiirlerini açıkladığı bir bölüm var. -Hayret. Bu bir şair değil mi?- Şöyle söylüyor bu kitapta yazdığı şiirler için:
"birkaç satır da, şiirlerin yazıldığı günler için ekleyeyim: paris'te plekhanov'u okumak, fransız sosyalist ozanlarının farklı tutumunu görmek, önüme yeni ufuklar açıyor, eski ’inek toplumculuğumu' sanatım için bir 'çocuk hastalığı' sayıyorum. doğasal ve toplumsal diyalektiği, bütün düzeylerde içiçe ele aldığım gibi, o zamana kadar zararlı diye elimi sürmediğim ozan ve akımlardan gelen esintileri de kişiliğimin özgün bileşimine yediriyorum, kimler mi? baudelaire'den rimbaud'ya, apollinaire'den mallarme'ye bir sürü ozan!"
Ne kadar doğru bir tespitler. İleride bu kombinasyonu kendi icadı olarak da görecek şair. Şiir sanatı üzerine tahlil yapacak kadar yetkin değilim fakat şiirinin sosyolojisinden çıkan notlarla bir cumhuriyet tarihi okuması yapılır.