Ne ölüm, ne de hayat! Hiçbiri kovalamıyor beni rüyalarımda. Hiçbirinin eli bana değmiyor. Çünkü ellerim ceplerimde hiç olmadıklanı kadar. Varlığıma nedensizlikten delirdim ben. Hiçbir nedeni kendime yakıştıramadığımdan Hepsini giydim. Hiçbiri olmadı. Hepsi dar geldi.İnansaydım herhangi birine uğruna gerekirse dünyayı kan gölüne çevirirdim. Okyanuslar kırmızı olurdu. Pıhtılaşmış kanlardan siyah dağlar yükselirdi. Ama inanamadım. Bir ţürlü inanamadım...Bütün hayat bir illüzyon. Benim gibi, Kayra gibi...
Mülâzım Abdürrahman bana bir kutu içinde mini mini bir siyah köpek yavrusu gönderdi. Bunu Ankara sokaklarında bulmuştu. Bana hayvancağızın garip hâllerini anlattığı zaman, bu köpeği de edinmek istemiştim. Mülâzım Abdürrahman, onu aramış, sonunda bulup bana göndermişti.
Adını Cin koydum. Çay vakitleri aramızda oturur, kırık bir fincandan çay içer, bahçenin armutlarını, bir insan gibi lezzet alarak yerdi. Bu mahlûka çocukluğumda rastlamış olsaydım, onu ecinnilerin insanken hayvan kılığına soktukları bir mahlûk sanırdım. Akşamları aramızda oturur, hepimizin elini yalar, konuşmak hariç, bütün hayatımıza katılırdı.
Dr. Adnan, köpeklerde tenya olduğu için onu koynuma almaktan beni men etmişti. Bu yüzden, köpekçik ayak ucumda bir minderin üzerinde yatardı. Fakat, garip olarak uyur gibi göründüğü hâlde, Dr. Adnan’ın uykuya daldığını sezer sezmez, hemen yatağıma atlayarak koynuma girerdi. Bu köpeği bir küçük evlât gibi sevmiştim.
Aşkımız bir sırdan da öte,
bize yasak.
Boynuma bağlarken uzun, siyah ipek bir kurdele,
kapatıyorum gözlerimi
ve kazıyorum kokusunun her ayrıntısını zihnime;
sandal ağacı, sedir ve bereketli karanlık topraklar.
Hayır, kendimi kandırmıyorum! Onun siyah gözlerinde bana ve yazgıma karşı gerçek bir ilgi okuyorum. Evet, hissediyorum, bu konuda yüreğim beni yanıltmaz, o -ah buna hakkım var mı, cenneti bu sözcüklerle anlatabilir miyim?
O beni seviyor!
Maramara'nın birer siyah gergedan gibi uyuyan adaları ,denizin kurşunimsi maviliğine batan bu canlı arz ve uzaklardan geçen güneşin pembe, eflatun,inci renkleriyle rüyalı türleriyle renklenen ufuklar!
Boreas bir keresinde siyah-yeleli bir at kılığına girerek Dardanos'un oğlu Erikhthonios'un bir zamanlar Skamandros Nehri (Küçük Menderes Çayı), kenarındaki bereketli meralarda otlattığı üç bin kısrağın içinden on iki tanesine tecavüz etmişti. Tanrıdan gebe kalan kısraklar on iki tane dişi tay dünyaya getirdiler. Bu taylar o kadar hafifti ki, tarlalarda koştukları zaman üzerine bastıkları başaklar yere dahi eğilmiyor, hatta dalgaların üzerinde bile kolayca yürüyebiliyorlardı.