Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bazen siyasetçilerin hiçbir şey söylemeden sözü yuvarlayarak konuşmaları hem cehaletlerinin ortaya çıkmamasını hem de yanlış anlaşılmaktan kaçınmalarını sağlamaktadır.
Otoriter ve totaliter rejimlerde, genellikle, bireysel inisiyatif ve sorumluluk almakta isteksiz, silik şahsiyetli, resmî, genel doğruyu benimsemeye ve tekrarlamaya çok teşne, yalaka, riyakâr, kuvvete tapıcı, maddî menfaatle kolay satın alınan, slogan ve marşlarla kolayca mobilize ve manipüle edilen, resmî ideoloji doğrultusunda her ortamda ve her vasıtayla endoktrinasyon tâbi tutulduğu için akıl, muhakeme, karşılaştırma, reddetme yetileri iyice dümura uğramış, ayrıntıları göremeyip kaba ve çoşkulu red ve tasdiklerle anlam ve düşünce dünyası doldurulmuş insanlar yetiştirilmektedir.
Reklam
Postyapısalcılık (bu terim bazen postmodernizm ile eş anlamlı kullanılmaktadır), tüm düşünce ve kavramlann dilde ifadesini bulduğunu ve bizatihi dilin karmaşık güç ilişkileriyle sarmalandığını iddia eder. Siyaset teorisi, bu nedenle, güç ilişkilerinin üzerinde yer almaz ve tarafsız olamaz; o incelediğini iddia ettiği güç ilişkilerinin asli bir parçasıdır.
Postmodernizm kesinliği kabul etmez: Mutlak ve evrensel hakikat düşüncesi ukalaca bir gösteriden ibarettir.
"Tartışma, kavga ve savaş her halükarda olacaktır."
Kavramları veya ideal tipleri 'doğru' veya 'yanlış' diye değerlendirmek yerine yararının az veya çok olduğuna bakmak daha anlamlıdır.
Reklam
Nesneler'e karşılık gelen 'kelimeler'de hata yapılması, Zen'in ifadesiyle aya işaret eden parmağı ay zannetme anlamına gelecektir.
"Dünyaya anlam verebilmek için ona anlamlar yüklememiz gerekir; bunu da kavram inşa ederek yaparız."
W. B. Gallie ( 1955-6) şu tespiti yapar: 'Güç', 'adalet' ve 'özgürlük' gibi kavramlarla ilgili tartışmalar o kadar derindir ki bunlarla ilgili tarafsız ve yerleşik bir tanım geliştirmek imkansız gibidir. Gallie bu gibi kavramların 'özleri itibariyle tartışmalı kavramlar' olarak kabul edilmeleri gerektiğini iddia eder.
Bazen siyasetçilerin kullandığı dil, kelime oyunlarını sanata dönüştürme tehlikesi taşır; kamuoyunu yanıltmak için kasıtlı olarak muğlak ve çelişkili dil kullanmanın en çarpıcı örneği George Orwell'in Nineteen Eighty Four'daki Hakikat Bakanlığı'nın şu açıklamasında görülebilir: Savaş Barıştır, Özgürlük Kölelik ve Cehalet Güçtür.
Reklam
Mutlakiyetçilik mutlaki yönetimlerin teori veya uygulamalarıdır. 'Mutlaki' nitelemesi yönetimin dış unsurlar tarafından kontrol edilmeyen ve sınırlanamayan güce sahip olduğunu ifade etmek için kullanılır. En meşhur örneği mutlak monar­şi olan mutlaki yönetim biçimi, 17. ve 18. yüzyıl Avrupa'sına hakim siyaset modelidir. Ancak monarşi ile mutlak yönetim arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Kontrol edilemeyen güç tek bir hükümdarın elinde olabileceği gibi yüksek yasama şeklindeki kolektif bir yapının kontrolünde de olabilir. Mutlakiyetçilik modern diktatörlükten, özellikle totaliter rejimlerden farklıdır. Mutlakiyetçi rejimler genellikle kitleleri siyasetten dışlayarak siyasi iktidarın tek elde toplanmasını ifade ederken, totaliter rejimler sosyal ve şahsi varoluşun tüm yönlerini siyasileştiren 'topyekun iktidar' biçimidir.
"Fakat bazen siyasetçilerin hiçbir şey söylemeden sözü yuvarlayarak konuşmaları hem cehaletlerinin ortaya çıkmamasını hem de yanlış anlaşılmaktan kaçınmalarını sağlamaktadır."
uzun alıntı. kesin okumazsınız.
Siyasi kavramlar ile ilgili problemlerden biri de kavram fetişizmidir. Bu durum kelimeler şeyleri anlamaya yarayan araç olmak yerine eşyanın bizatihi kendisiymiş gibi algılanmasından kaynaklanır. Alman sosyolog Max Weber (1864-1920) belirli kavramları 'ideal tip' diye sınıflandırarak bu problemi aşmaya çalışır. İdeal tip neredeyse sonsuz derecede karmaşık gerçekliğin mantıki sınırlarını ortaya koyarak, anlam çıkarma girişimini ifade eden zihni kurgudur. İdeal tipler açıklayıcı araçlar olup gerçeğin kendisi değildir; onlar ne tamamen 'gerçekliği kuşatırlar' ne de etik bir ideal sunarlar.
Burke'ün iddia ettiği üzere dünya, insan aklının kuşatabileceğinden çok daha karmaşık ve geniştir. Şayet bu doğru ise liberal ve sosyalist kuramcılar tarafından ortaya konulan 'düşünce sistemleri' açıklamayı amaçladıkları realiteyi kaçınılmaz bir şekilde basitleş­tirmekte veya çarpıtmaktadırlar.
Thomas Hobbes (bkz. s. 150) Siyasetin temel amacını düzenin devam ettirilmesi olarak gören Hobbes, bunun da sadece mutlak bir egemen gücün tesis edilmesiyle sağlanabileceğini kabul ederek Bodin'i takip eder. Bununla beraber onun sosyal sözleşme teorisi şeklinde ileri sürdüğü ve yaygın doğal hukuk kavramına dayanmayan oldukça akılcı mutlakiyet anlayışı, egemen gücün keyfi ve mutlak eylemlerine izin verir.
132 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.