Vaktiyle avukatlık devresinde, Çankırı'nın Şabanözü İlçesi'nde bir yayla keşfine gitmiştik. Güzel ve münbit görünüşlü bir arazide köylülere, merak ederek sordum. "Bu tarlalardaki ekin nedir? Buğdaya benzemiyor, niçin buğday ekmiyorsunuz bu güzelim yere?" dedim. Köylüler "Bey bu ekinler çavdardır. Biz bu araziye buğday ekiyoruz, bir kaç sene sonra bu toprağın hususiyetleri buğday tohumunu çavdara tebdil ediyor" dediler. Ben bu inanılmaz cevabı, sonra ziraatçilerden tahkik ettim. Mümkün olacağını söylediler. Bizim sihirli değnek kullanarak ülkeyi zahmet çekmeden düzeltmek isteyen bazı taklitçi insanlarımız da, Batı'dan getirdikleri tüzük veya sistemleri hususi ve mahalli şartları düşünme zahmetine katlanmadan olduğu gibi uygulamaya koyuyorlar. Menfi netice veriyor. Kanunlar çavdara dönüşüyor. Şartların ıslah edilmesi veya şartlara en uygun çözümün bulunmasına gelince o iş sulu namazdır, biz o işe gelemeyiz deniliyor.
Bir toplulukta veya bir ülkede yönetimin daha iyi olmasını istiyorsak, daha iyi yönetime liyâkat kazanacak şekilde cemiyetin manen, fikren ve ahlaken gelişmesi gerekir. Aksi halde, daha iyi yönetimlere erişmek bir hayâl olur. Çünkü nasıl isek yöneticiler de öyle olacaktır. Halk lisanı ile "Tırhallı, birhallı olacağız" veya başka deyişle; "Tencere yuvarlanır kapağını bulur..."
Reklam
Peki öyleyse ne yapmaya mecburuz? Hak ve adalete riayet eden sistemi içimizde kurmak zorundayız. Bu nasıl olacak? İçimizde kendimizi tenkit eden bir merkez, bir şuur oluşturmak ihtiyacı içerisindeyiz. Bu merkezin vazifesi iç muhalefettir. Yani menfaatçi olan, kendini beğenen, başkalarına haksızlık etmek isteyen nefsimize karşı; hakkı savunan başkalarının menfaatlerinde de adil ölçüler içinde gözetmeyi teklif eden, kendimizin eksiklerini, kusurlarını gören ve bunların düzeltilmesi için çaba sarfeden, kimseye haksızlık edilmesini istemeyen bir iç merkezden, bir başka iç otoriteden, eski tabirle ikinci bir nefisten, kimlikten söz etmek istiyorum. Bu hali tıpkı içimizde bir muhalefet partisi kurmaya benzetebiliriz. Çoğulcu demokraside dış alemde yapılan bu değil midir? Bu işi önce içimizde yapmalıyız İçimizde yapacağımız seçimlerde haklı olan tekliflerle haksız olan tekliflerimizi birbirinden ayırmalı, haklı olanı iktidara getirmeliyiz. Buna batılılar "otokontrol" diyorlar. Ama bana sorarsanız bu iç alemimizdeki rejimin kemale erişmesini dinimiz sistemleştirmiştir. Dinimiz içimizdeki her türlü fenalıkları emreden merkeze, otoriteye nefs-i emmare demiştir. Nefs-i emmarenin diktasını, cuntasını iktidardan indirmek için onun karşısına nefs-i levvamenin kurulmasını emretmiştir. Nefs-i levvame kendi kendini levmeden, tenkit eden, beğenmeyen, beğenilecek huyları beğenilmeyecek huylardan ayıklayan, iyi huyları iç iktidarda tutan, kötü huyları iç iktidardan düşüren nefis demektir. Bu terimler bizzat Kur'an-ı Kerim'in terimleridir.
-Solcular her işin başı midedir, noktasından hareket ediyorlar. -Kapitalistler her işin başı paradır, felsefesine bağlılar. -Biz ise her işin başı ahlak ve maneviyattır. Çünkü toplumu teşkil eden insandır, insan düzelirse, düzgünse işler düzelir diyor ve buna inanıyoruz. Vasıtaların gaye, gayelerin vâsıta yapıldığı ters düşünceler, insanlığı bu çıkmazların, bu kaosların içerisine itmiştir. Gaye ne midedir, ne paradır. Gaye insandır. İnsanın, insanlığıdır, ebediyyen mesut ve bahtiyar olmasıdır. Bu ise ancak ahlak ve maneviyat ile mümkündür. Şahsi menfaatlerini ön planda tutanların, parayı veya diğer geçici maddi değerleri gaye yapması, hatta putlaştırma derecesinde değer vermesi, adalet değil zulüm getirir. Sosyalizmin iflası ve arkasından kapitalizimin de iflasa başlaması hep bu sebeblerden kaynaklanmaktadır.
Eski kavimlerden birinin başına gelen feci akıbeti bunun en tipik örneğidir. Haksızlık ve ahlaksızlığın son dereceye vardığı bir şehir halkını cezalandırmak için Cenabı Hak, Melaikeye emir veriyor: "Bu gece o şehrin altını üstüne getireceksiniz, yerin dibine batıracaksınız." Melekler emri yeri getirmek için o şehre geliyorlar. Bakıyorlar ki, o gece gözyaşlanı dökerek, ağlayarak ibâdet eden yüzbine yakın insan var. Uykularını bile feda ederek gece namazına kalkmışlar. Dönüyorlar: "Yâ Rabbi bu ne hikmettir, biz bu emri infaz edersek bu iyi insanlar da kötülerle birlikte helak olacaklar" Cenabı Hak emrediyor: "O iyi dediğiniz kimselerde kötülerle beraber aynı cezaya çarptırılmayı hak ettiler. Çünkü onlar, kötülükleri önlemek için üzerlerine düşen vazifeleri yapmayarak aynı suçlara iştirak etmiş oldular. Emrimi yerine getirin." O şehir batırılıyor. Gözleri yaşlı namaz kılanlarla birlikte. Bu mülahazalarla siyasi mücadelelere girişerek, manevi gelişme hamlesi başta olmak üzere milletin dert ve meselelerine sahip çıkmayı hukuk fakültesi sıralarında kafama yerleştirmiştim.
(Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in de adının geçtiği meşhur Malatya suikasti davasının sürecinden bahsediliyor.) Gizli İrtica Partisi'nin Anayasası Tahkikat Ankara Savcılığı'nda ve Sorgu Hakimliği'nde cereyan ederken, bir gün bir haber yayınlandı. Büyük manşetler atıldı. "İrtica Partisinîn Anayasası ele geçirildi." İşin bu safhasında tutuklu olan Osman Yüksel'in vekâletini almıştım. Ustaoğlu davasında size tanıttığım M. Emin Akyüz, arkadaşım da diğer Malatya sanıklarının vekâletlerini almıştı. Ben ilk tahkikatın gizli olmasına rağmen dayanamadım, Sorgu Hakimi Memduh Balamir'e, "Hakim Bey şu Anayasayı merak ediyorum sadece onu bana gösterir misiniz?" dedim. "Hayhay tabii" dedi. Dosyada zaten o belgeye toplu iğne ile kulak takmış, açtı okudum. Hepimiz ilk okulda okuduk, bize iyi yazı öğrenelim diye çift çizgili defterler aldırırlardı, hatta çift çizgilerin ortasında bir tek çizgi de olurdu. Anayasa işte böyle bir defter yaprağına yazılmış. Defter yaprağı yerinden yırtılırken, iyi yırtılmamış eğri gitmiş bir tarafı. Bir sayfadan ibaret. Ve sayfanın üstünde şu satırlar yazılı: -Bizler artık kumar oynamayacağız, -Kahveye gitmeyeceğiz, -Ana ve babalarımızın emirlerine uyacağız, -İslâmiyet'in de emirlerine riayet edeceğiz. Altında imzalar. İmzaları atanlar kim? Elazığlı 12, 14, 16 yaşların daki daha rüşte varmamış çocuklar... "Aman Hakim Bey bu nasıl Anayasa olur." "Tabii ki olur." dedi. İktidarıyla, muhalefetiyle, bir kısım basınıyla olur denilirse tabii ki olur. Akan sular durur.
Reklam
77 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.