Şu halde bir metin içindeki sözcüklerin ya da tümcelerin birden fazla anlama gelebilmeleri söz konusu olabilir. Bu durum, hem dilin kendi yapısından hem de dili kullanan kişiden kaynaklanıyor olabilir. Dildeki belirsizlikte, sözcüklerin ve tümcelerin çok anlamlılığı kadar, dilin zaman içerisindeki gelişiminin, farklı dillerle etkileşiminin de etkili olduğu söylenebilir. Zira dil, dinamik bir yapıdır; sözcükler, zaman içerinde kültürel dönüşüm ve farklı kültürler ve dillerle etkileşim sonucu anlam kaymalarına uğrayabilir. Bu nedenle olsa gerek, bir metnin, nasıl anlaşılacağı, nasıl yorumlanacağı sorunu, kökleri çok gerilere giden kadim/ eski bir sorun olarak karşımıza çıkar. Aynı durum Kuran metni için de söz konusudur.
Beni sevmiş miydi, kollarına almış mıydı, şimdi bir oyuk haline gelen temiz bakışlı gözlerini oğluna çevirmiş miydi? Kimse hatırlayamıyordu bunları ve bunlar yitip gitmiş heyecanlardı. Bu baba bir hayalet, bir bakış bile değildi; ikimiz de bir süre bu toprağa ayak basmıştık, hepsi bu işte.
Ayrıca dil tarihseldir; dolayısıyla toplumsal gelişime koşut bir biçimde devinir, evrilir ve gelişir. Bu anlamda bir göçebe toplumun diliyle, yerleşik-tarım toplumun dili, ya da yerleşik-sanayi toplumunun dili arasında sözcükler, kategoriler ve kavramsal yapı bakımından köklü farklar vardır.
"En güvendiğim kuytulara inmiş, sayfaların ve satırların inine girmiş, başkalarının hikayelerinde kendimi kaybetmeyi denemiştim. Ne yazık ki okuduğum sözcükler bile, bu kez beni kurtarmayı başaramamıştı."