Kapının üzerindeki pencereden bir duman gibi süzüldüm kent sokaklarına. Çok kalmadım bu lanetli kentte. Dünyayı dolaşmaya koyuldum. Evreni kapladım. Deniz oldum. Yıkadım tüm yaratıkları. Akça pakça oldular. Tertemiz, pırıl pırıl oldular. Günahlarını temizledim. Düşünürlerin beynini yıkadım; orospuların apış arasını temizledim; bebeklere süt verdim; tüm genç kızları yanaklarından öptüm; koltukları tuttum, sarstım, siyasileri düşürdüm yerlere.
~İşsizler, güçsüzler. Zavallılar, yoksullar sizi, bitip tükenmeyen acılarınızdan kurtarmaya geldim!
diye haykırdım dağ tepelerinden.
söyle ben saçlarımı kestirirsem ne olur bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur
herkes annesi sanır bir kısır yalnızlığı oysa herkesin annesi aslında bir baruttur
eylülden ürken temmuz şafaktan korkan gece dağları bölümleyen o babadan kaçan sudur
hatırla her gün bir çalar saatle oynadığını çalar saatler bir çocuğun uyanılacak uykusudur
soğuk iklimler, kırımlar akar gider derisinden çalıp söylediği öğrenip oynadığı bir tabuttur
anne saklanır, baba koşar, günleri münleri bölerler anne de baba da parça parça bir geyik yavrusudur
birinin sırtı ince, birinin elleri kalın ikisi de bir gölün saygıdeğer komşusudur
ey hayalin sonsuz çalıştığı gölleri bölmek dönemi o zaman artık bir yerlerde hazin mevlûtlar okunur
dersin ki ayışığı kimin babası kimin oğlu o zaman sanki herkesin işi bir bölmedir, uzun uzun solunur
senin şarkın bir avcı borusudur ormanları tutar büyür, yankılanır, bir kale yıkıntısında saygıyla durur
ey en bilge sesi gelip duran sonra akan suların bilirsin her akşam nasıl öksüz, nasıl güçlükle olur
her akşam nerden baksan yine de bir eksiği doldurur babalar geri çekilir, anneler onlara teslim olur
saçlarımı hep kestim tutacak kadar kalmasın dedim çünkü bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur
gölleri bölümlediler ve sonra suya gittiler çoğu babalar hep perşembe, anneler hep cuma olur
~Turgut Uyar