Onu dikkatle izliyordum. Hala gülümsüyordu. Bu kadar güzel birinin gerçek olabileceğine inanmak çok zordu. Onun ani bir toz bulutu içinde kaybolmasından ve bu rüyadan uyanmaktan korkuyordum.
Bella: Hala yapabiliyorken kaç git.
Jacob: Hadi. Bells! Nessie de beni seviyor.
Bella: Ne... kim seni seviyormuş?
Jacob: Şey, senin bulduğun isim çok uzun ve-
Bella: Kızıma Loch Ness Canavarı'nın adını mı verdin?
Renesmee ilk kelimesini tam bir haftalıkken söyledi. Kelime "anne"ydi, bu beni havalara uçurabilirdi ama bu hızlı ilerlemesinden o kadar korkuyordum ki, ona zar zor gülümsemiştim.
Bağıramazsam, onlara nasıl beni öldürmelerini söyleyebilirdim? Tek istediğim ölmekti. Hiç doğmamış olmaktı. Varlığım, bu acıdan daha ağır değildi. Bir kalp atışı kadar yaşamaya bile değmezdi.
Zaman geçiyor. İmkansız göründüğü zaman bile. Hatta saatin her tik tak edişi insanın canını acıtsa da. Yavaş yavaş geçiyordu saniyeler. Yalpalayarak ve sessizliklerin içinde sürünerek. Ama bir şekilde geçiyordu. Benim için bile.