İncelememde spoiler bulunur.
20yy ın başında geçer romanımız .
Evet tıp fakültesini henüz bitirmiş bir doktor var karşımızda ama devleti dinlemiyor deneyim falan onu ülkenin en ücra noktalarından birine atıyor! Ve hastanede tek doktor bizimki. 'Ya gelirse ne yaparım? Nasıl iyileştiririm ?' Dediği pek çok vaka olmasına karşın göreve bir şekilde başlıyor. Başına türlü türlü vaka geliyor ama benim aklımda yer eden ikisinden burada bahsedeceğim yalnızca. İlki ters doğum. Bu hastayla karşılaştığında çalışkan doktorumuzun ilk işi kitaplara sığınmak olur. Belki de bin kez okuduğu cümleleri tekrardan okur ama nafile öteki halinden bir adım ileri gidebilmiş değildir. Tek çaresi içgüdüleridir. Özellikle bu noktada karakterle bütünleştim. Sanki doktor olan bendim ve karşımdaki hastaya bir şekilde yardım etmem lazımdı. Ve ameliyathaneye girer, iç sesini ve teorik bilgilerini düşünerek doğumu gerçekleştirir. Bu hali pek çok hastayı tedavi ederken vardı ama doktorumuzun çok iyi bir özelliği var. Korktuğunu karşısındakine belli etmiyor. Güven veriyor. İkinci vakaysa ilk frengi tanısı koyduğu hasta. Bu hasta boğaz ağrısından çalıyor doktorumuzun kapısını. Doktor onun hastalığını ona anlatmaya çalışıyor ama yok bizim hastanın tek derdi boğazı. Doktorun onca uyarısına rağmen onu ciddiye almıyor. Düşünsenize hastalığını kabul etmeyen biri var karşınızda, nasıl yardımcı olabilirsiniz? Bunun gibi pek çok insan türüyle tanıştım bu romanda . Böylesi de var mı ya hu? Dediğim anlarda oldu. Yazarın tıp fakültesi mezunu olduğunu da hesaba katarak söylüyorum ki mutlaka okuyun!!