Bir idam mahkûmu ölümüne bir saat kala', eğer bir kayanın başında, yüksekte bir yerde, ancak iki ayağını atabileceği kadar daracık bir meydanda yaşaması gerekse, hemen önünde ise uçurum, okyanus, sonsuz bir karanlık, ebedi yalnızlık, ebedi bir fırtına olsa ve orada, öylece, bir karış yerde durması gerekse bütün hayatı boyunca, bin yıl, ebediyen - gene de yaşamak, ölüp gitmekten daha iyi dermis ya da öyle düşünürmüş! Yeter ki yaşayayım, yaşayayım, yaşayayım! Nasıl yaşamak olursa olsun, yeter ki yaşasın!.. Nasıl bir hakikat bu! Tanrım, nasıl bir hakikat! Insan, çok alçak! Bu yüzden ona alçak diyen de alçak.
Aslında bizler, sandığımızdan çok daha varlıklıyız. Fakat ne yazık ki bizi etraftan dilenerek, isteyerek yaşamaya alıştırmışlar. Kendimizi bir kenara bırakarak, her durumda başkalarından çokça faydalanmaya itelemişler bizi.