Bir kitap okuyorsun, yanında başka kitaplar da seçiyorsun. Hepsi de birbirleriyle ortak parçalar, ortak bazı konuların ve bazı kavramların parçalarını taşıyorlar. Bir dergi alıyorsun eline, bir kavram üzerinden üç tane kitap çıkarıyor karşına ve hepsi de daha önce okuduğun hatta en son okuduğun kitaptan adeta devam ettiriyor öğretilerini. Kitap oku'yabilmeye' başlayalı daha ne kadar zaman oldu, 1,5 sene civarı. Peki bu öğretilerin sürekli buluşması ve bana sunuluyor olması... Ben de hayır, demiyorum. Diyemiyorum. Devam ettiriyorum o alanı. Çünkü müthiş şeyler, hepsi çağları ve çağımı tanımama yardım ediyor. Hayatımın her yanına, zihnimin her alanına yayılıyor hepsi, durmadan. İşin tuhaf tarafı, çok yakın hissediyorum aldığım öğretilere, sanki hepsini daha önce öğrenmiş de hatırlayamamış gibi oluyorum. Bir de anlatanlar ve anlatılanlarla aynı bütünde yaşıyormuş gibi hissediyorum. Bir yanda "Tanıyamadığınız bir çağı değiştiremezsiniz." sözü de hiç aklımdan çıkmıyor. Karmakarışık hissediyorum. Biri sana sanatı gösteriyor, tablo diyor. İlgini çekiyor. Geçmişte o alanda yapmak istediklerini, duygularını hatırlatıyor. Göremediklerim diyorum, görünenler diyorum. Anlayınca seviliyor, diyor. Sonra burada başka bir tablo çıkıyor ve estetik, güzelliğin içerisinde yer alan eylemde nizam, zihinde mizana dayalı hayatî öğretiler... Nedir bu karşılaştığım tablo? Yeni öğrendiğim bir tablo için "Eser büyük bir sır, insanı içine çekiyor." diyor. Benim tablomu ise bir tek Bir olan Sanatkâr'ım biliyor. Ben ne vakit öğrenebileceğim? :)