Televizyondaki Dini Programlar Üzerine
Çıkaracağım ilk sonuç, televizyonda dinin, başka her şey gibi, oldukça basit biçimde ve hiçbir utanıp sıkılma belirtisi gösterilmeden, bir eğlence olarak sunulduğudur. Dini tarihsel, derinlikli ve kutsal bir insani etkinlik durumuna sokan bütün özellikler silinmiştir; ne bir ritüel, ne bir dogma, ne bir gelenek, ne bir teoloji ve her şey bir yana ne de bir ruhsal aşkınlık duygusu söz konusudur. Bu programlarda başlıca rol vaizindir. Tanrı ikinci muz olarak sunulmaktadır.
Sayfa 132 - AyrıntıKitabı okudu
Karl Marx retorik bir dille şu soruları soruyordu: “Matbaanın, hatta baskı makinelerinin olduğu bir çağda İlyada mümkün müdür? Matbaanın doğuşuyla birlikte şarkı söylemenin, hikâye anlatmanın, hatta derin derin düşünmenin geçerliliğini yitirmesi kaçınılmaz değil midir?” Marx, matbaanın yalnızca bir makine değil, aynı zamanda belli türde içerikleri ve doğal olarak belli türde izleyicileri dışlayan ve bunda ısrar eden bir söylem yapısı olduğunu çok iyi anlamıştı. Ama meselenin özünü kendisi tam olarak keşfedememiş, bu görevi başkaları üstlenmişlerdir. Ben de matbaanın bir metafor işlevi, ciddi ve rasyonel bir kamusal konuşma biçimi yaratacak bir epistemoloji işlevi gördüğünü açığa çıkarmak üzere elimden geleni yapmalıyım.
Sayfa 55 - AyrıntıKitabı okudu
Reklam
Doğayı, zekâyı, insani motivasyonu ya da ideolojiyi “olduğu” gibi değil, yalnızca dillerimizdeki gibi görürüz. Ve dillerimiz bizim medyamız, iletişim araçlarımızdır. Medyamız metaforarımızdır. Kültürümüzün içeriğini metaforlarımız yaratır.
Sayfa 24 - AyrıntıKitabı okudu
Metaforların Dönüşümü Üzerine
Bize okulda, oldukça doğru bir biçimde, bir metaforun herhangi bir şeyi başka bir şeyle karşılaştırarak neye benzediğini çağrıştırmaya yaradığı anlatılır. Ve o metafor, düşündürdüğü şeyin etkisiyle, zihnimizde diğeri olmadan o şeyi de tahayyül edemeyeceğimiz bir bakış açısı doğurur: Işık, bir dalga; dil, bir ağaç; Tanrı, akıllı ve muhterem bir insan; zihin, bilgiyle aydınlatılan karanlık bir mağara olur. Ve bu metaforların artık işimize yaramadığı zamanlarda da doğal olarak o işlevi görecek başka metaforlar bulmamız gerekir. Böylece ışığa bir tanecik, dile bir nehir, Tanrı’ya (Bertrand Russell’ın iddia ettiği gibi) bir diferansiyel denklem, zihne işlenmeyi bekleyen bir bahçedir, deriz.
Araçların Düşünceyi Biçimlendirmesi Üzerine
Saatlerin felsefesine, metafor olarak saatlere, eğitim sistemimizin bu konuda söyleyecek çok az şeyi, saat yapımcılarının ise hiçbir şeyleri olmamasına kafa yoran Mumford şöyle bir sonuca ulaşmıştır: “Saat, ‘ürün’ü saniye ve dakika olan bir makinenin parçasıdır.” Böyle bir ürünün imal edilmesiyle saat, zamanı insani olaylardan ayırmak gibi bir etkide bulunur ve dolayısıyla matematik bakımdan ölçülebilir, art arda gelen anlar dizisinden oluşan bağımsız bir dünyaya duyulan inancı besler. Öyle anlaşılmaktadır ki, andan ana geçiş düşüncesi Tanrı’nın ya da doğanın bize sunduğu bir şey değildir. Andan ana geçiş düşüncesini doğuran, insanın bizzat kendisinin yarattığı bir makine parçası hakkında ve onun aracılığıyla kendi kendisiyle konuşmasıdır.
Sayfa 20 - AyrıntıKitabı okudu
"Televizyon öğrencinin okuma özgürlüğünü açıkça kısıtlar ve bunu, deyiş yerindeyse, masumca davranışlarla yapar. Televizyon kitapları yasaklamaz, sadece onların yerine geçer."
Sayfa 173 - Ayrıntı yayınlarıKitabı okudu
Reklam
890 öğeden 931 ile 890 arasındakiler gösteriliyor.