Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley'in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumak isteyecek kimsenin kalmayacağı şeklindeydi.
Bir ayna yalnızca bugün giydiklerimizi yansıtır, dün giydiklerimiz konusunda sessizdir. Televizyonla da aynı şekilde kafamızı süreksiz bir şimdiki zamana gömeriz.
Niyet ettim, niyet eyledim 2024 yılı içerisinde 33 kitap okumaya. Fazlası olursa da ne a'la. 🤭
Yanında yıldız olan kitapları burada hep birlikte okuyalım. Her ayın 20 sinde yıldızlı kitaplara eşlik etmek isteyenlerle beraber bir okuma yapacağız. Alıntılar paylaşacağız. Birbirimizi motive edeceğiz. İncelemeler ile birbirimize farkındalık
George Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu.
Aldous Huxley ‘in korkusunun kaynağında kimse kitap okumayı istemeyeceğinden, kitapları yasaklamanın gerekmeyeceği vardı. Orwell bizi bilgisiz bırakacaklardan, Huxley ise insanları pasifliğe ve bencilliğe sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacak olanlardan korkuyordu. Orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley ise gerçeklerin umursamazlıkla karşılanmasından korkuyordu...
1984 ’te insanlar acı çekmeyle tehdit edilerek kontrol altına alınıyordu;
Cesur Yeni Dünya ‘da ise baştan çıkarıcı, gönül çelici eğlencelerle hazza boğularak. “
Yazar, kitle iletişim araçlarının gelişmesini, bu gelişmenin medyayı değiştirdiğini ve dolayısıyla kamusal söylemin içeriğinin nasıl boşaltıldığını Amerikan toplumu üzerinden örnekler vererek anlatır.
Bir toplumda kültürel yok oluşun nasıl olduğu sorusunu, G.Orwell ve Huxley'den yola çıkarak cevaplamaya çalışmıştır. Ve açıkça Huxley'den yana
Kitap temel olarak Amerika'dan yola çıkarak televizyonu eleştiriyor. Televizyonun bizleri nasıl aptallaştırdığını, programların amacının aslında ne olduğunu anlatıyor. Bana göre tek sıkıntısı teorilerini Amerika üzerinden örneklediğinden bunların havada kalmasıydı. Kitapta bahsedilen “show”ları ve şahısları ara sıra araştırmak zorunda kaldım. Kitap bu açıdan beni tamamıyla tatmin etmedi. Ayrıca Aldous Huxley ve George Orwell okuduysanız yazar ilk olarak bu ikisini karşılaştırıp şimdiki dünyamız ile ilişkilerini inceliyor. Bu kısımları okumak çok zevkli. Kitap şimdilerde yazılsaydı, yazar sosyal medya için ne düşünürdü diye merak ediyorum. Son olarak okunması çok kolay bir kitap değil, dili biraz ağır ama gerçekten odaklanarak okunduğunda zorlanılmaz diye düşünüyorum.
Çocukluk kavramının ortaya çıkış serüvenini, çocuğun tarihsel çizgideki üstlendiği sosyal rolün ve değerinin değişimini, matbaanın enformasyon ve çocukluk üzerindeki etkisini, teknolojinin ve elektronik aygıtların çocukluğun gelişimine katkı ve zararlarını, çocukluğun günümüzde yok oluş tehlikesi yaşayışını ve bu tehlikenin biçimlerini ve daha fazlasını bu çok uzun sayılmayacak ama içi bilgilerle dolu kitapta bulabilirsiniz. Fakat şöyle bir durum var, bu kitap bir Amerikan kültürünün ve sosyal tarihinin panoraması olmaktan ibaret. Dünyaya dair çok az genel değerlendirmeler yapılmış. Bu sebeple bizim coğrafyamız için bağlayıcı olmayan meseleler de var kitabın içinde. Neyleyelim ki bizim memleketimizde bu konu hakkında bu nevi hususi ve kapsamlı bir çalışma bulunmuyor. Varsa da ben bilmiyorum. Belki bir gün bir çocuk gelişimcimiz, bir sosyoloğumuz ya da ne bileyim bu konulara meraklı bir vatan çocuğumuz buna benzer bir araştırmayı bizim ülkemizin tarihini referans alarak yapar.