Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tevfik Melhem

Tevfik Melhem
@tevfikmelhem
Akademisyen
Trabzon
Aydın, 1997
10 okur puanı
Ocak 2023 tarihinde katıldı
“Anadolu”nun Osmanlılar arasında düzenli olarak, derin bir anlam ve önem atfedilerek kullanıma girmesi için ise, yirminci yüzyılın ilk çeyreğini, ya da daha kesin söyleyecek olursak, imparatorluğun Avrupa’daki hemen bütün topraklarını kaybettiği 1912-1913’teki Balkan Harbi’nin sonunu beklemek gerekiyor.
Sayfa 130Kitabı okudu
Reklam
Her şeyden önce, kimliğin yeniden biçimlendirilmesi din değiştirmelerle belirlenmiş, bunların da çoğu zor kullanma mekanizmalarından bağımsız olarak gerçekleşmiş olmalı. Zaman içinde, diyar-ı Rum’daki çok büyük sayıda Hıristiyan, İslamiyet, dolayısıyla Türklük saflarına katıldılar.
Sayfa 103Kitabı okudu
“Türk”ün geç ortaçağ ve Osmanlı kullanımında bir aşağılama terimi olduğunu öngören yerleşik görüş oldukça indirgemecidir. Bu kullanım gerçekten de yaygındı ve Türkçe konuşan taşralı hödük, kaba saba göçebe ya da köylü anlamında kullanılıyordu. Arapçalaşmış çoğulunda, etrak (Türkler) çoğunlukla Türkmen aşiretleri imlerdi, bazen sadece betimleme olarak, ama kimi zaman da aşağılayıcı biçimde belirttiğimiz çağrışımlarla.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kendine Ait Bir Roma
Daha on ikinci yüzyıl sonlarında, Latince bir metinde Küçük Asya’dan “Turchia” diye söz edilir. Bu da ta yirminci yüzyıl başlarına kdar “ Osmanlı Türkiyesi” ya da “Avrupa ve Asya Türkiyesi” gibi, Avrupa dillerinde rastlanacak, gelecekteki kullanımların habercisidir. Benzer bir kullanım Arap kaynaklarında mesela, 1330’larda Anadolu’yu anlatırken kullanılır. Buna rağmen tarihselleştirilmiş bir yaklaşım, yarımadanın kendilerini tanımlamak için “Türk” ifadesini kullanan, çoğunluğu Türkçe konuşan Müslüman ahalisinin, ülkelerini tanımlamak için “Türkiye” kelimesini Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde benimsedikleri gerçeğini de görmezden gelemez.
giriş
Bilhassa 1920’lerden, yani Türkler ile Yunanların ( bir anlamında Rumların) Anadolu’ya hakimiyet savaşlarının ardından, “Rum diyarı” deyiminin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti topraklarının geçmişinden bahsederken dahi kullanılması şüphesiz çetrefil bir durum yaratıyordu.
Reklam
giriş
Zaten etnik kimlik kavramını ve ilgili sözcükleri sınıfsal, kültürel, ahlaki boyutlardan bağımsız bir biyolojik-generik yapıdan söz ediyormuşuz gibi kullanabileceğimiz kanaati, çağdaş bir yanılgı bana kalırsa.
giriş
“İnsan vatanını sever, çünkü hürriyeti, hakkı, menfaati vatan sayesinde kaimdir.”
Ne kadar az yer, içer, kitap okursan; tiyatroya, dansa, meyhaneye ne kadar az gidersen; ne kadae az düşünür, sever, kuram yaratır, şarkı söyler, resim, eskrim yaparsan, vb., o kadar fazla sermaye biriktirirsin - güvelerin ve tozun yok edemeyeceği hazinen o kadar büyür. Kendin ne kadar azalırsan, o kadar çoğa sahip olursun.
Sayfa 128Kitabı okudu
Yoksul, sıkıntı içindeki adamın gözü en güzel oyunu bile görmez; madenleri işeleyen insan onların yalnızca piyasa fiyatlarını düşünür, madenin güzelliğini ya da benzersizliğini düşünmez. Madenler biliminden haberi yoktur. Dolayısıyla insan özünün nesnelleştirilmesi, hem kuramsal hem de pratik bakımdan, insani hayatın ve doğal hayatın zenginliğini karşılayan insani duyular yaratmak anlamına geldiği kadar, insan duyularını insanileştirmek anlamına da gelir.
Sayfa 118Kitabı okudu
Sermaye ile Emek Antitezi. Toprak Mülkiyeti ile Sermaye
-kapitalist zorbadır, aşağılıktır, uşaktır, tatlı dilli, dalkavuktur, ağuna düşürdüğünü soyup soğana çeviren şerefsiz, ilke tanımayan, şiir, güzellik bilmeyen bir namussuzdur - topluluğa yabancılaşmış ve toplumu satan, rekabeti yaratan, besleyen, seven ve rekabetin yanı sıra sefaleti, suçu, bütün toplumsal bağların çözülmesini getiren bir kişi.
Reklam
Yabancılaşmış Emek
İşçinin üretimi ne kadar çoksa, tüketimi de o kadar azdır; ne kadar çok değer yaratırsa, kendisi o kadar değersizleşir; ürünü ne kadar biçimliyse, işçi kendisi o kadar barbardır; emek güçlendikçe işçi güçsüzleşir; emek akıllandıkça işçi ahmaklaşır ve doğaya köle olur.
İşçi ne kadar çok servet üretse, üretiminin gücü ve kapsamı ne kadar artsa, kendisi de o kadar yoksullaşır. Ne kadar çok meta yaratırsa kendisi de bir meta olarak o kadar ucuzlar.
Sayfa 75 - Yabancılaşmış EmekKitabı okudu
Sermayenin Kârı
"Endüstri ürünlerinin ucuzluğu hem yurttaki tüketimi hem de dış pazarı genişletiyor, bu yüzden de Büyük Britanya'da makinaların kullanılmaya başlanmasından sonra pamuk işçilerinin sayısı düşmemekle kalmadı, kırk binden bir buçuk milyona yükseldi."
Emeğin Ücreti
"...Patronlarına karşı ne sevgi, ne de şükran duyarlar, patronları da onlara bağlan şey bir iyilikseverlik değildir. Patronla onları insan olarak tanımaz, en az masrafla en fazla üretimi sağlayacak araçlar olarak tanır. Gittikçe kalabalıklaşan bu işçi kitleleri her zaman iş bulabilecekleri güvencesine bile sahip değillerdir. Onları bir araya toplayan endüstri, gerekseme duyduğu sürece yaşamalarına izin verir, ve onları defedebildiği an, en ufak bir üzüntü duymaksızın hepsini terkeder, ve işçiler bedenlerini ve güçlerini koparabildikleri fiyata sunmak zorunda kalırlar. İşleri ne kadar uzun, ne kadar acı, ne kadar tiksindirici olursa, ücretleri de o kadar azdır. Aralarında, günde on altı saat çalışıp didindikten sonra, ölmeme hakkını bile güç kazananlar vardı"
Emeğin Ücreti
"İnsanların ne dereceye kadar makina ile çalıştıkları ve ne dereceye kadar makina gibi çalıştıkları arasındaki büyük ayrıma gereken önem verilmemiştir."
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.