Rüya yorumlarının tarihinde, "rüya mantığının" uyanık hayatımızın mantığından daha önemsiz olduğunu savunan; bunun sonucunda, imajları birer simge ilan ederek (Freud'un yaptığı şey de öncelikle buydu), mantığın "retrospektif olarak" somut bir imajlar akışına yerleştirilmesine yol açan, hatalı bir görüşe katkıda bulunmuştur.
Freud'un savunduğu gibi, rüyalarda alışıldık imajları veya düşünceleri "çarpıtan" ego veya süperego ise, bu çarpıtma ediminde sözün işlevi ne olabilir? Peki sözü işin içinden çıkartmanın ne gibi bir işlevi olacaktır? Otto Isakower, bir rüyadaki sözcüklerin süperegonun katkısı olduğunu öne sürmüştür. Öyleyse, tüm konuşmaları bilinçli olarak dışlayan bir film de süperegonun çarpıtma etkisinin dışlandığı bir rüyaya benzer. Ne var ki bu fikir, "sessiz rüya sekanslarında 'çarpıtma' daha ziyade süperego, ego veya id tarafından gerçekleştirilmektedir" gibi bir sonuca ulaşmamıza neden oluyorsa, çarpıcı bir basitleştirmeyi temsil etmektedir. Isakower, büyük olasılıkla nadiren göründüğü için, dolaysız anlatımı süperegoya atfeder. Rüyalarda dolaysız anlatım, görsel anlatım biçimlerine kıyasla pek sık vuku bulmaz; süperegonun ahlaki sesinin nadiren ortaya çıkması, bizatihi rüyamsı deneyimlerin tipik niteliklerinden biridir. Genel olarak rüyalar, (süperegoyu etkilemesi gereken) ahlaki sorunların olmayışı sayesinde üstünlük kazanır.