Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir defasında O zamanlar daha lise 1'e gidiyoruz, arka sırada oturan kız.. (ismi neydi yaaa... hah! Aylis) Dedi: "Emre yarın okula gelmeyelim, okula diye çıkalım Kadıköy'e sinemaya gidelim' Tabii o zamanlar erkek olarak kendimize olan güvenimiz sıfır, utancımızdan aynaya bile bakmıyoruz. Tip desen, karakolun önünden geçsek
İlk öykü denemem :) Yorumlarınız değerlidir benim için
TURUNCU Soğuk bir kış gecesiydi. Doğa; yeni yılı beklemiş gibi biriktirdiği en sert ve soğuk rüzgarını üzerimize fırlatıyor, dişlerimizin gıcırdamasına yetecek kadar donuk bir hava dağıtıyordu. Rüzgarın uğuldayışı boşlukta süzülüp aceleyle yüzümü yalayarak geçiyor ve sırasını sonraki hava akımına bırakıyordu. Oldum olası bu sert ve kuru havadan
Reklam
Öyle...
Ben denizi çok severim ve bunun sebebini de bilmem. Denizi olan bir şehirde de büyümedim. Sivasa deniz gelmedi mesela. Dalgaların hırçınlığından mıdır, tuzlu suya alışkanlığımdan mıdır, zihnimde uzakları çağrıştırdığından mıdır yoksa hadsiz hudutsuz maviliğinden midir -ki mavi umuttur ya- bilmem. Severim işte. Yüzmeyi de bilmem hâliyle. İç denizlerimde defalarca boğulmuşluğum vardır. Dolayısıyla korkarım da bir yandan. Tanıştığım ilk deniz Karadenizdi ama yine de bir maviliği saklıyordu. En azından ben o umuda sığınıyordum. Herkes bilir; Karadeniz denilince akla gelen ilk sıfat 'hırçın'dır..."Sığ sularda yüzmektense derin sularda boğulmak iyidir." (yada öyle bir şey) sözünden de ilham alarak yüzmeyi öğrenmeye başladım. Çırpınışlarımın adı henüz kulaç olmuşken ama bir arpa boyu yol alamamışken resmen ve bizzat tanıştım Karadenizle. Beni içine çeken deniz tekme tokat dalmıştı. Hayatımın film şeridi gibi gözümün önünden akmasını bekledim fakat böyle bir şey olmadı. Bu iyiye işaretti. Ölmüyordum yani. Ama yaşamıyordum da. Nihayet karaya çıkarıldığımda tüm bu yaygarama Karadenizin cilvesi dediler. Ya ben cilve ne demek bilmiyordum yada Karadeniz sert seviyordu. Neticede benim denizi sevdiğim kadar onun beni sevmediği açıktı. O gün bu gündür bileklerimden yukarısı deniz suyu görmedi ve ben, deniz beni sevmiyor diye denizi sevmekten hiç vazgeçmedim. Bunu da neden anlattım bilmiyorum. :) youtu.be/gpSw1I150LY
Sabah saatleri sanırım dört civarı hava daha tam aydınlanmamış masam da ki kadehte bulunan içkiden bir yudum alıp müziğin sesini açıyorum ne kadar da güzelsin bebeğim diyor şarkıda duyduğum bu cümlenin sonunda ruhum bir süreliğine mutluluğun zirvesine çıkıyor elimden halının üstüne düşen sigarayı alıyor apar topar kendimi toplamak adına hava almak
11 Ocak 1971 Deniz Gezmiş ve arkadaşları İş bankasını soydu (Resim) Canan Kaftancıoğlu: Mücadeleyi koşullarıyla değerlendirmezsek Deniz Gezmiş'e hırsız, Yılmaz Güney'e katil dememiz gerekmez mi? Bir de burdan bakalım. Canan Kaftancıoğlu karısı, nereden bakarsan bak. Deniz Gezmiş hırsız, Yılmaz Güney katildir. (Resim)Ekrem İmamoğlu: Mustafa
tokat gibi resmen
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi. her şeyi feda etti ona; dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile.. ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu. insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu." Düşüş - Albert Camus
Reklam
GECE YARISI YOLCULARI | 3
Geleceği tehlikede olabilirdi. Bu adi herif bu sefer gerçekten işini bitirebilirdi. Ağır adımlarla merdivenlerden indiğini gördü. Elinde kırdığı her ne boksa onun parçası vardı. Elleri kan içindeydi ve her merdiven basamağına muhakkak bir kaç damla kan damlıyordu. Gözleri daha da fena kızarmıştı. Duygu az önce yaşadıklarından dolayı şu an daha
Tokat atmış resmen..
"21 yıl önce dediğiniz gibi bir ülkede mi yaşıyorduk? Gençtik, sizin haberlerinizden izliyorduk hastanelerde ölen, rehin kalan bebekleri, yoksulluğu, sefaleti..."
"Yanlış insanlar yanlış düşüncelere sebep olur" Resmen kelimeler yüzüme tokat gibi çarptı
Önemli bir yazi.
Ergün Yıldırım Erzincan’ın soğuk bir kış gecesi. Sokak ortasında bir eski Reno araba. Sakallı, takkeli, orta yaş üstü bir baba. Reno arabada tek başına yaşıyor. Samimiyetiyle ve baba duygusuyla konuşuyor. Bütün evlere sahip çıkma inancıyla tutuşuyor. Bir Müslüman babanın sessiz çığlıklarını atıyor. İnsanın içini yakan bir baba feryadına
Reklam
.... 1908 Devrimi: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve adalet 23 Aralık 1876, Haliç Tersanesi’ndeki Bahriye Nezareti’nde İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya-Macaristan, Almanya, Rusya ve Osmanlı heyetleri toplantı hâlindedir. Konu, Osmanlı’nın Balkan toprakları ve büyük devletlerin bu topraklar üzerindeki çıkarlarıydı. Batılı devletler ile Rusya
Delinin Aşk Mektubu - 1
Merhaba. Sana diyebildiğim en yakın söz bu. Oda genelde kısık, durağan ve belki de biraz soğuk bir sesle. Ama ben o "Merhaba" yı çıkarmak için neler çekiyorum bir bilsen. Kaç sinir hücresine dert anlatıyorum, kaç karar milyonlarca olasılıktan “asla” seçiyor. İsyan eden uzuvlarıma, kalbimi tehdit ederek söz geçiriyorum. - Gönlümde bir
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi. her şeyi feda etti ona; dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile.. ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu. insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu." tokat gibi resmen, oturup üstüne bir süre düşünmüştüm ilk okuduğum vakit.
”Bir insanın imkansız olduğu halde başkalarının kötülüklerinden kaçmaya çalışırken, imkanı varken, kendi kötülüklerinden kaçmaması saçmadır.” Ve yine çok net olan ancak çok az insanın gerçekleştirmeyi başardığı aforizmalardan bir tanesi. Atalarımız ”insan ne yaparsa kendine yapar” diyerek özetlemişler durumu aslında. Dünyanın çok kötü bir yer
DECCALİZM BÜYÜLERİ!
youtu.be/9J-ecQCHjDQ youtu.be/qc1dcfuOk48 youtu.be/XztJNhF2WV0 ... (Elon musk ve Bill Gates gibi adamları bana övmeyin bunların firavundan ne farkı var!) ... Bir çoğumuz yaşamışızdır, kendi aramızda ne konuşuyorsak; o ürünün reklamının aniden karşımızda belirmesi durumunu.. Bunu anlamak çok basit. Konuşulanları dinleyen bir
52 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.