Bir zamanlar söz değil sadece ses varmış. İnsanın ormanı dinlediği ve duyduğu zamanlarmış.
Rüzgarın uğultusunu,
toprağın kıpırtısını
yağmurun bereketini...
Açmasına ramak kalmış tomurcuğun,
toprağında su arayan köklerin sesini duyarmış insan.
Kozasında kelebeğe dönen tırtılın,
ana rahminde büyüyen ceylanın,
peteğine bal dolduran arının sesini...
Orman ses verir, insan dinlermiş.
O kadar çok dinlemiş, yüreğini ormana öylesine açmış ki insan, toprağın altından gelen sesleri dahi duyar olmuş.
Çıplak ayaklarını toprağa gömer,
ağaçlar gibi köklenir dinlermiş.
Ağaçların kökleri incecik kırılgan bir ağın lifleriyle birbirine karışıp fısıldarmış:
Pa-po-viiii. Pa-po-viiii
Zamanla duyduklarını sese dökmeyi öğrenmiş insan. Böylece müzik doğmuş.
Binlerce, on binlerce yıl geçmiş. Derken sesler sözle buluşmuş, insan sözcüklerini bulmuş, konuşmaya başlamış.
Ormanın sesine hala kulak veriyormuş. Duyduklarını söze döküp anlatabilir hale gelmiş. Böylece masallar doğmuş.
Ama sonra... Binlerce, on binlerce yıl sonra, söz o kadar baskın çıkmış ki sese ve insan o kadar çok konuşur olmuş ki ormanın sesini unutmuş.
İnsanın kulaklarını kendi sözünden başka tüm seslere kapattığını anlayan orman, evrenin başlangıcından beri ilk kez susmuş. O büyük sessizlik anında yalnızca ve yalnızca insanın ağzından çıkan söz var olmuş. Orman o sözde kendinden bir iz aramış ama bulamamış çünkü insan konuşurken hep kendini anlatıyormuş.
"Ah", demiş orman, "Ah! Belki günün birinde benim sesimle insanın sözü birleşir. Ama o zamana kadar neyse ki müzik var, bir de masallar... Ve rüyalar.
Annemizi mutlu ettiğimizi hissedemezsek, kimsenin istemediği bir yüküm. Keşke ortadan kaybolabilseydim. Bu kadar yer kaplamamam gerekir, gibi bir sonuca varabiliriz. Ufalır ve içimizdeki ışığı gizlemeyi öğreniriz.
Anne, "Mecbur olduğum için seninle ilgileceğim," ya da "Vaktim olduğunda seninle ilgileneceğim," demez, "Seninle ilgileneceğim çünkü bu gerçekten de önemli," mesajını verir.
Anne ve elmalı turta, milli ruhumuzda saygı duyulan ancak milli politikamizda ihmal edilen güçlü sembollerdir. Diğer gelişmiş ülkelerle ilgili karşılaştırmaları dışarıda bırakan milli politikamızın bir yansımasını, örneğin bizim küçük ailemizden de görebiliriz. Annelik etme konusunda gerçekten de ciddi olsaydık, annelere daha çok maddi ve ev içi yardımlar tedarik etmenin yanı sıra, onlara eğitim de sunardık. Ancak şu anki halleriyle anneler, altlarında çok küçük bir destekle bir kaidenin üzerinde duruyor gibiler.