Evlilik saygınlık veriyor ama özgürlük ve neşeyi yok ediyor. Düğünü papazın ya da nikâh memurunun önünde resmileştirmek hiçbirini ilgilendirmiyor: Hiçbiri kelepçelenmiş bir eş ya da falancanın hanımı olmak istemiyor.
Düşlediğim için, ben deli değilim,
düşlediğim için, ben ben değilim...
(...)
Her kadın tüm kadınları temsil ediyor. Tüm kadınlar bizi delilikten kurtarıyor.
Galeno yazdığı için, düşlüyorum,
Düşlediğim için, ben ben değilim.
Kelime dağarcığıma, kitaplarıma, bildiklerime rağmen kendimi karşı duvarın dibinde iki büklüm ve acılar içinde buluyorum. İki kız evladın, durumun vahametine uygun ağır hareketlerle kendi kanlarından canlarından biriyle ilgilenmelerini seyrediyorum. Kafamın içinde bütün teorilerim, metaforlarım ve denklemlerimle, Shakespeare ve Milton'la, Barthes'la, Du Fu'yla ve Homeros'la, bana sonunda kendi ölüme nasıl dokunacağımı öğretemeyen ölüm ustalarıyla beraber oturuyorum.
Çünkü saf dışı bırakılmak zaten çoktan idrak edilmişti, zaten 'doğuştan' gelen bir şeydi, bizatihi vücudunu saran tendi. 'İyi miyiz?' diye sormak, lafı hiç dolandırmadan, hemen neşeli kısma geçmekti. İstisnai olana ulaşmak için kaçınılmaz olanı bir kenara itmekti. Şahane ya da müthiş ya da harika değil, sadece 'iyi'. Çünkü iyi çoğunlukla yeterliydi, birbirimizde ve birbirimiz için arayıp topladığımız değerli bir kıvılcımdı.
(...)
"Sen iyisin. Duydun mu, Küçük Köpek? Sen iyisin, yemin ederim. İyisin."
Özgürlük tamamen görecedir -sen bunu çok iyi biliyorsun- ve bazen hiçbir şekilde özgürlük değildir, sadece senden uzakta genişleyen kafestir, kafesin parmaklıkları mesafeden ötürü iyi seçilemese de hâlâ oradadır,