"Hiçbir şey yapmaya kuvveti yetmediği için yürüdü. Ayaklarının ucuna basıyor, arada bir duruyor ve kulak kabartıyordu. Köşkün içi yedi kat yerin dibi gibi sessizdi. Karanlık azalıyordu. Kapıların beyazlığından sonra tavandaki avize de parlıyordu. Duvarlardaki levhalar belirdi. Uzakta tren düdüğü ve çan sesleri vardı. Birdenbire ağlayacak gibi oldu. Bu çan sesi onun şimdi içinde yaşadığı şüphenin çirkin vuzuhuyle ruh ve ahlâk temizliği arasındaki farkı dayanılmaz bir hale getiriyordu. Hemen bir camie koşup secdeye yatabilir, hüngür hüngür ağlayabilirdi. Yarabbi, bana kuvvet ver."