"Ekmekçiye bile verecek paramız yoktu" diyor anılarında Mazhar Müfit bey. Ama paşa, bankalardan veya her hangi bir müesseseden borç almaya da izin vermiyor. Şeker çok pahalı olduğu için herkes şekerini kendi bulmak zorunda. Mustafa Kemal'in kahvesi var, ama şekeri yok. Ankara'daki ikinci günün sabahın da Mazhar Müfit beye, Müftü Rıfat efendinin geldiği bildirilince, Türk töresinden, alışkanlıklarından bir türlü vazgeçemiyen genç muhasebeci, "eyvah," diye feryat ediyor. "Şeker yok, sigara yok, kahve yapamayız, ben Müftü efendiye ne ikram edeceğim"? Ama telâşı boşunadır. Rıfat Börekçi, çok nazik bir edayla: "Sıkıntıda olduğunuzu haber aldık" diyor. "Az da olsa, yardımda bulunmayı vazife
bildik". Mazhar Müfit hey duyduklarına inanamaya dursun. Rıfat Börekçi tek tek sayarak kendisine Ankara halkının Kuvayı Milliye'ye ilk yardımı olan bin lirayı sunuyor. Mustafa Kemal'in bu olayı karşılayışı çok hoş: "Demek ki Allah bize yardım ediyor, demek ki doğru yoldayız" diyor. Bana sorarsanız, Ankara'nın hükümet merkezi olarak seçilmesinde, şehrin stratejik durumu kadar, halkının Mustafa Kemal'e inancı, güveni ve sevgisi de büyük etken olmuştur.