"Hayır," dedim, "insana kendi kendisinin üstüne çıkmak zevkini veren sevgi, yalnız analık aşkından ibaret değildir. Hürriyet ve menfaatlerimizi, başka ruhlarla kaynaşmak için de feda ederiz. Bunda nesli devam ettirmek gibi hayvanca bir gaye de yoktur. Cinsî olmayan bir aşk, bize, benliğimizi aşmayı ve sevgilimizin şahsiyetine dalarak, başka bir insanda sosyal ve universal bir iştirakin ilk merhalesini yaşamayı gösteren bir yükseliştir. Sen de bunu istemiyor değilsin. İçinde belirsiz arzular var. Sıçrayamıyorsun. Bunun için buhran içindesin."
Ersegün'ün garip sorusundaki sebebi anlamak, kendi içindeki düğümü de çözecekti. Deli çocuğa:
- Sevgi ile öcü niçin ölçüştürüyorsun? diye sordu.
Bunlar kılıçla ok gibi ayrı şeylerdir: İkisinin de üstün
olduğu zaman vardır.
Ersegün'ün kanlı gözleri kıvılcım gibi parladı. Bağırarak:
- Gönlümdeki kördüğümü çözmek istiyorum! dedi.
Urungu, kaşları çatılarak sordu:
- Gönlünde ne var?
- Güzel bir kız seviyorum.
Enver Paşa'yı belki birçok kimseler kibirli, sert ve haşin olarak tanımıştır. Onun öyle olduğunu zannedenler çoktur. Fakat dünyada onun kadar munis, yumuşak ve nazik bir insan tasavvur edemem. Kendisiyle yaşadığım müddetçe ağzından hiç kimse için fena bir söz işitmedim. "Keşki ondan biraz olsun kırılmış veya ağzından kötü bir söz duymuş olsaydım..." diye kendi kendime çok defa düşünmüşümdür. O zaman belki kendisi hakkında fena bir hatıra besler de onu daha kolay unutabilirdim.
Enver Paşa kendisi için değil, evvelâ memleket sonra da benim için yaşadı. Bunu söylemekle kendime bir pâye vermek istemiyorum. Bu adam kiminle evlenmiş olsaydı, muhakkak surette sevdiği ve beraber yaşadığı kadını bahtiyar ederdi.